16 Mart 2011 Çarşamba

dönüş..

                                                

Arabanın gaz pedalına dokunmak; sonsuz bir yolculuğa çıkmak gibi bir şeydi onun için..İstediği anda istediği yerde durabileceği bir yolculuk..İstediği hızla gitme şansı da vardı hem..İster tadına vara vara, rüzgarı hissederek saçlarında ve yüzünde ağır ağır seyretmek, isterse uçaklarla yarışır bir şekilde izini kaybettirmek..


Kendiyle baş başa kaldığı özel anlardı onun için bu yolculuklar..Sesini, kulaklarının içinde eritmekten zevk aldığı şarkıcıları dinleyerek seyretmek yolda..Şarkının içindeki; acıyı taaa iliklerinde hissetmek, ayrılığın hüznünü paylaşmak ya da aşkın derinliklerinde kaybolmak..


Gidilecek bir yer yoktu bu yolculuklarda, varılacak bir nokta değildi çıkış anındaki sebep..Sadece kendine yolculuktu, kendinle yolculuktu..Ne kadar iyi gelirdi,  kentin karmaşasının, gürültüsünün dışına sürmek aracını..Sanki her türlü düşünceden, çözümsüz problemlerden sürmek gibiydi kendini..

Sadece ve sadece müziğin büyüsüne kaptırıp hülyalar arası yolculuk bile denebilirdi adına..Belki de sessizliğe yolculuk, dinginliğe yolculuk..Yolculuk işte..

Gaza dokunduğunda istemediği düşüncelerden uzaklaşırdı sanki..Daha hızlı, daha hızlı dedikçe tozunu dumana katardı düşüncelerin..Şarkılar hareketlendikçe yavaşlardı seyri, ters orantı gibiydi yani..Duygusal parçalarda daha bir hızlı gitmek istemesi nedendi, kendi de bilmezdi..

Yine öyle günlerinden biriydi..Arabasına bindi, telefonunu sessize aldı.Böyle anlarda iletişimi tam manasıyla kesiyordu dünyadan. Kendinin de bilmediği bir hedefe doğru yola koyuldu..Son günlerde dinlemeyi  en sevdiği albümü koydu cd çalara..

Önce pek bir yavaş başladı yolculuk..Kentin trafiği malumdu tabi..Uzaklaşmaya başlayınca fabrikalardan, evlerden, mazot kokularından penceresini açtı..Dışarıdan gelen hafif esintiyle, ağaçlardan gelen oksijeni içine çeke çeke devam etti yola..

Kulakları artık rüzgar sesine dayanamadığında kapadı penceresini ve bıraktı kendini şarkının sözlerine..Ne iyi yaptığını düşündü..Her şeyden, herkesten uzak olmak bir arınma seansı gibi geliyordu..Gidiyordu, yaşamından gider gibi, her şeyi geride bırakır gibi, bir daha hiç  geri dönmeyecekmiş gibi..Bu his onu hem rahatlatıyor hem de....

İki saat boyunca sürdü arabasını..Kaç kez dinledi aynı parçaları bilmiyordu artık..Saate ilişti gözü, artık dönüşe geçse iyi olacaktı.. Bir süreliğine gitmişti yaşamından..Gitmişti ama biliyordu ki  ait olduğu bir yer vardı..Bırakıp gittiklerdi onu beklerdi..Evet evet dönmeliydi..Çünkü dertler de onundu, sorunlar da onundu belki de hiç çözemeyeceği problemler de..


Yaşama sebeplerine tutunmak için tekrar, daha bir hızlandı..Nefes aldığı sürece onlara sahip çıkacaktı..Varacak bir  hedefi olmayan  arabanın çaresizliği, aklını başına getirmişti ..Aslında gidecek yeri olmayan o an kendisiydi..İşte bu yüzden bir süreliğine geride bıraktığı herşeyin ne kadar anlamlı olduğunu farketti..Yaşamının rengiydi onlar..

Kimi zaman siyah, kim zaman mavi, kimi zaman beyaz..E onlara dönmek istemekte haklıydı tabi..Sonuçta renksiz bir yaşam düşünülemezdi..
Değil mi?

                                    

2 yorum:

  1. Asla, hayat renkleriyle vardı ve güzeldi. Arabasının gideceği yeri bilmeyişinden, hedefsizliğini keşfetmesi ise şahane bir adımda bence.

    YanıtlaSil
  2. aslında farkındalıklar yaşamımızı biçimlendiriyor..farkına vardığın an adım atabilirsin bir çok şeye burda olduğu gibi..
    rengarenkkk bir yaşam öyleyse Aslı..

    YanıtlaSil

Eğer paylaştıklarım sizde bazı sorular, cevaplar ya da duygular oluşturuyorsa ve onları benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum..
Şimdiden teşekkürler..