Perdelerin sıkı sıkıya kapandığı günler geride kalmıştı..Pencerenin önündeki siyah kadife koltuğuna oturmuş elinde bitki çayı, seyrediyordu dışardakileri..En sevdiği köşelerden biriydi evinde burası.Yatak odasına koyduğu günden beri o koltuğu; oturmadığı gün yoktu orda, çayından kahvesinden bir yudumu mutlaka orda alırdı..
Öyle büyük değildi evi; ama olsun, ne çok istemişti kendine ait bir evi olmasını..Bir odası olsun benim olsun demişti..Yıllarca çalışmış, gece gündüz demeden almıştı işte evini..Bir oda bir salon..Mutfak salonun içinde, amerikan dediklerindendi..Fakat sürgülü kapı yaptırmıştı o, isterse amerikan olabiliyor isterse salonla mutfağı bölmüş oluyordu..Dağınık olduğu zamanlarda mutfağı görmek onu yoruyordu..Çekiyordu kapıyı rahatlıyordu..
Kocaman bir masa almıştı, salonla mutfağın birleştiği noktaya koymuştu..Böylece masa, hem salon hem mutfak masası oluyordu..Dikdörtgen masaları çok severdi..Kalabalık kahvaltı sofraları hayal ederek almıştı eskisi gibi..Bir daha öyle kahvaltılar olmayacaktı belli..
Tüm ailesini bir kazada kaybetmişti..Hayatının en kötü günüydü..Annesi, babası ve ablası seyahatten dönüyorlardı..Hava koşulları kötüydü kulağı hep telefondaydı..Sanki içine doğmuştu..Hastaneye gittiğinde tüm sevdiklerini kaybettiğini öğrenmiş, sonrası onun için hatırlanmayan bir süreç olmuştu..Günler sonra kendine geldiğinde yanında teyzesi vardı..Hiç evlenmemişti teyzesi, akademik kariyere öncelik vermiş, dünyayı gezmiş, denemiş ama evlenememişti..
En çok sevdiğiydi pazar kahvaltıları oysa ki..Çeşit çeşit peynirin, zeytinin yer aldığı, mis kokan domateslerin, yeşilliklerin, anne yapımı böreklerin, çöreklerin vazgeçilmezi olduğu kahvaltı sofraları..Ve onların başına üşüşen ailesi, kocaman ailesi..Kelimelere anlam veren aslında insanlardı.."Kocaman" ne kadar da yavan bir kelimeydi şu an, sadece büyüklüğü çağrıştırıyordu o kadar..İçi bomboştu..
Teyzesi de olmasa hayatta bir başına kalmıştı..Yalnızlık ona uzak değildi aslında..Kalabalıklarda çok yalnız kalmışlığı vardı..Kimsenin kendisini anlamadığını, düşünmediğini sandığı beynindeki yalnızlıklarda, aslında ne kadar da şanslıydı..Oysa o zaman bunun farkında değildi..İyiyi anlamlı kılan kötüydü..Varlığı anlamlı kılan da yokluk..Fark etmek için kaybetmek mi gerekiyordu ki?
Şimdi hazırlanmalı bir an önce evden çımalıydı..Bugün telaşlı bir gün olacaktı..Daha kuaföre gidecek, kıyafetini terziden alacaktı..Özel bir gün, özel bir hazırlık gerektiriyordu tabi..Sonra hemen teyzesinin yanına gidecekti..Güzel bir gün olacaktı..Gülümsemeliydi yüzü aslında ama aklındaki belirsizlikler yine iş başındaydı.."Dur" dedi hepsine ruhunun belirsizliğini silercesine yüzünden, bir gülümseme yapıştırdı dudaklarına..Gizleyemeyecekti belki fırtınalarını ama o elinden geleni yaptığını düşünerek, rahatlayacaktı..
Şık ve sade bir ortamda on beş kişilik bir grubun katıldığı yemeğin sonrasında, nikah memurun sorusuna duyulur duyulmaz bir sesle "evet" dedi..Yalnızlığının sona ermesiydi teyzesinin, şahit olarak söylediği bu evet.. Ya kendisi...
Şimdi belki de daha bir yalnızdı..Eve dönerken teyzesinin ona attığı çiçeğe bakarken, kim bilir bir gün kendi yalnızlığının da bitebileceğini düşünüyordu..
nerden bu hikaye, cok ilginc geldi..
YanıtlaSilbu sıralar evimden tasınmak istegiyle dolup taştığımdan ilgiyle okudum ama ilerledikçe şaşırdım doğrusu...
mcx
hayalimden koptu geldi cicim..amacıma ulaştım öyleyse şaşırttıysam..
YanıtlaSilumarım benim gibi isteğin kursağında kalmaz :)gönlüne göre bir evin olur tabi ki beyaz atlı prensinle..
yuregine saglik
YanıtlaSilteşekkür ederim hazan..okuyanların yüreğine sağlık asıl :)
YanıtlaSilgüzel bir öykü...
YanıtlaSilyüreğine sağlık Emineciğim:)
teşekkür ederim cep aynası, sizin de yorum yazan ellerinize sağlık :)
YanıtlaSil