29 Şubat 2012 Çarşamba

şarj sorunu


Metropol bir şehirde, bir çok değerin anlamını yitirdiği, herşeyin çabucak tüketildiği, çıkarların ön planda tutulduğu bir dönemde, insanın günlük seyrine, yaşamı süresince devam edebilmesi için desteğe ihtiyacı olduğu yadsınamaz bir gerçek..

O desteği kim bulabiliyor ki biz bulalım diyenlerin sayısının  hiç de az olmadığını biliyorum..Destek  dendiğinde ilk sırayı maddi yükü fazla olan kavramlar alıyor..Psikoloğa gitmek, spor klübü üyeliği, seyahat, alışveriş gibi..

Yiyeceklerin organiklerinin arandığı, katkı maddeleri, gdo' lu besinlerin etrafımızı sardığı, beslenme uzmanlarının en revaçta olduğu bu dönemde, ruhumuzun beslenmesinin gözardı edilmesi, dayatılan kavramların liste başı olmaları bir çoğumuzu zaman zaman köşeye sıkıştırıyor..

Telefonların bataryaları bittiğinde şarj edilmesi gerektiği gibi, insanlarda da teknolojinin getirdikleri yanında götürdükleriyle sık sık bu ihtiyaç doğmakta..Ve bu şarjın temelinde sevginin, güveninin ve paylaşımın yattığı gerçeği var..İnanç  işin başka bir boyutu ama, kişisel..Genelleyebileceğimiz ise alınan enerji..Ki bu enerjinin kaynağı kimi zaman eş, bazen anne baba, arkadaş ya da komşu bile olabilir..

Günü yaşarken karşılaşılabilen maddesel zorluklar için her türlü materyalist çözüm bulunabilirken, manevi zorluklar için, ruhun açlığını gidermek için çaba harcanmaması bir tuhaf doğrusu..Bir çocuk dünyaya geldiğinde karnı tok, sırtı pekse aile görevini yapmış kabul eder kendini..Kişiliğini belirleyecek kavramlar verilmeyince, yetişkin olduğunda  o  da etrafına sadece elle tutulan, fiziksel, maddesel değerler içeren geri dönüşler yapacaktır..

Bir süre sonra bu değerlerin içi boşalacak ve yetersiz kalacaktır..İşte o zamana kadar akla gelmeyen ruhi beslenme eksikliği devreye girecek, sorunlar için bulunan çözümler de işe yaramayacaktır..

İlkokul sıralarında öğretilen barınma, beslenme, eğitim hakları arasına uygun bir şekilde ruhsal gelişimi besleme hakkını da koymak gerektiği düşüncesindeyim..O zaman etrafımıza baktığımızda herşeye sahip mutsuz insanlar yerine, taşların yerli yerinde oturduğu, bir takım eksikleri olabilen ama huzurlu, yüzleri gülen insanlar görebiliriz..

28 Şubat 2012 Salı

MİMoza çiçeğim

Gün henüz ağarıyor..Her gün yeni bir başlangıç..Onu müjdelercesine sessiz bir sabah..Vadediyor her şeyi..İsteyen istediğini alıyor..Çalışan bereketini, uyuyan ağırlığını, yürüyen enerjisini..

Ben mi?

Sessizliğini, huzurunu..

Seviyorum sabahı..

Gece zifiri karanlık..Işıklar yanıyor tüm evlerde..Farklı filmler çekiliyor hepsinde..Herkes senarist, herkes aktör, herkes figüran..

Ben mi?

Yazmayı seviyorum..Oyuncularım kişisel özelliklerini ekliyorlar elbette..Bizim evin senaryosunu hem yazıp hem oynuyorum kimi zaman beğenmesem de..

Geceyi seviyorum..

Kentimi seviyorum ben tüm zorluklarıyla..Kalabalığıyla, trafiğiyle, insan çeşitliliğiyle..Dillere destan güzelliğiyle sevmekten de öte..

Mevsimleri seviyorum..En çok da kışı..Lapa lapa yağan karın düşüşünü, düştüğü her yeri her şeyi..O an havadaki saflığı, temizliği çok seviyorum..İlkbaharı seviyorum umutları yeşerttiği için..Sonbaharı hüznüyle, yazı neşesiyle seviyorum..

Yalnızlığı seviyorum kalabalıklar kadar..Gezmeyi yorulana kadar, ruhuma geçecek kadar gülümsemeyi..Ağlamayı kimi zaman göz yaşlarım bitene kadar..

Sanırım bunlar sevgili Ayla'nın namı diğer HANIM İĞNESİ 'den gelen mimin ilk sorusuna cevap olur..

En sevdiğin nelerdir?Nelerden hoşlanırsın?

Bazı ritüellerim vardır bilgisayar konusunda..Ardarda beş sayfa açarım hemen..Twitter; kızlarımın, Türkiye'nin ve dünyanın son dakika gelişmelerini takip etmek için, facebook arkadaşlar neler yapıyor diye, blog malumunuz zaten ki son günlerde sadece okuyorum, mail hesabı; ekstrelerin-faturaların takibi için, günlük gazeteler; gündemi takip için.. Aaa bir de kelimatör tabi..Hiç de fena değilim hani :)
Sosyal medyadan uzak kalamıyorum görüldüğü gibi..

"Bilgisayarda nasıl vakit geçirirsin?" sorusuna cevaben..


Bu iki kategoride incelenebilir benim için..Benim almak istediklerim ve kızların aldırmak istedikleri..Doğal olarak onların listesi kabarık ve yoğun baskılardan artık onları da  ben almak istiyormuşum gibi hissediyorum :)

Madem soru bana yöneltildi öncelik hakkımı kullanıyor ve tablet pc diyorum..Kişisel olsun mümkünse desem de bana kalır mı bilemiyorum..

Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olurdu?


Evde, paylaşılan videolar harici pek müzik dinlemiyorum..Arabadaysa sevdiğim bir kaç radyo kanalı..Özellikle ben seçeceksem de şarkı değil cd seçiyorum..Yaşar, Candan Erçetin, Volkan Konak..


Şu aralar en çok dinlediğin üç şarkı?

Biliyorum cevap-soru oldu, ama bir futbol deyişiyle gelişine yazdım :)

Ayla'cım teşekkür ediyorum..Mimleri seven var sevmeyen var, bu yüzden sevdiğini bildiğim, cevaplarını zevkle okuyacağım  kişiyi mimliyorum AYNUR..


 şarkı

14 Şubat 2012 Salı

her gün bir kapsül alsak..



Her onlu yaşımı  bir duyguyla tanımlamam gerekse, sanırım henüz birincisinde olduğum kırklı yaşlarımı huzur olarak adlandırabilirim..Otuzlu yaşlarımı farkındalık, yirmili yaşlarımı sevgi, onlu yaşlarımıysa heyecan..

Dikkat ederseniz bir olgunlaşma seyri var bu gidişatta..Heyecan sevgiye, sevgi farkındalığa ve farkındalık huzura yelken açmış..Açıkçası bu beniM kendi duygusal ve kişisel yolculuğum olduğu için tecrübelerden kopya çekmeden ellili yaşlarımda hangi duyguya geçiş yapacağımın merakı içindeyim..Belki de kırkların sonuna doğru  ipucunu bulurum ama henüz bilmiyorum..

Huzuru besleyenin sevgi olduğunu fark etmek  yaşarken hiç zor olmadı..Yaradanı sevmekle başlayan bu süreç, kendimi severek anlam kazandı ve ardından o sevgiyi vererek çoğaldı..Sevgi olumlu düşünme gücünü getirdi yanında..Olumlu düşünce sevgi dolu ortamların kapılarını araladı..

Hepimizin bildiği bir şey, "hayata  ne verirseniz onu geri alırsınız"..Bumerang misali; yaydığımız enerji, yaptığımız iyilik, yüzümüzdeki tebessüm.. Kimi zaman fazlasıyla kimi zaman verdiğimiz kadar geri döner bize..

Elbette hayat çiçek-böcek ikilisinden ibaret ve toz pembe değil..En olmadık zamanlarda en beklenmeyen kişilerden bile tebessüme asık bir surat, sevgiye nefret ya da alakasız bir tepki de gelebilir..

O zaman yüce gönüllü olmak, bağışlayıcı olmak, anlayışlı olmak için yaşamanın anlamını çözmüş olmak gerek..Kötülüğün en büyük silahının iyilik olduğunu bilmek gerek..O durumda verilecek en güzel cevabın susmak ve beklediği tepkiyi vermemek olduğunu bilmek gerek..

Şaşırtmak bazen insanı alabildiğine mutlu ederken sürprizlerle, bazense en güçlü olduğunu düşündüğü anda süngüsünü düşürür ve afallatır..Gülümsemek her durumda kalbi yumuşatır..Sevgi zerrecikleri yayar ortama ve nefes alıp verirken farkında olmadan teneffüs edilir..Belki de olumlu düşünmenin ve olaylara pozitif bakmanın  domino etkisi, fiziksel olarak böyle açıklanabilir..

Ben de sevgililer gününde işin ticari boyutu, dayatma haline getirilişi, bize ait olup olmamasını değil, içinde sevgi geçen bir günün bendeki yorumu da böyle demek istedim..
Tüm zamanlarda sevgiyle..

şarkı bu

 

9 Şubat 2012 Perşembe

durağan ruh hali

Biliyorum çok ara verdim..Günlerce hiç bakmadığım bile oldu bloglara..Oysa ki ne daha çok yoğundum, ne daha çok hareketli..

Düşünüyorum bir sebep de bulamıyorum uzak kalmama klavyeden..Belki de kelimeler parmaklarımın ucuna geliyor da geri dönüyor..

Sadece yazmaktan değil, okumaktan da uzağım..Düşünmekten uzak, ağlamaktan, gülmekten uzak.Sanırım da en çok kendime uzağım..Değişken ruh hallerinin uzak versiyonu da bu olsa gerek..

Şu sıralar beni üzen bir şey mi var, ya da aklıma takılan bir durum?Yok somut bir şey sadece sessizim..İç sesim bile suskun..Tam dilimin ucuna geliyor kelimeler hemen sımsıkı kapatıyorum ağzımı, çıkmasınlar diye..

Sevdim  bu hali bir süreliğine de olsa..Hayat değişkenliklerden ibaret bir durağanlık hali bence..En hareketli olduğunu düşündüğünüz anda alabildiğine donuk, belki ruhsuz..

En sevdiğim kar  bile sosyalleştiremedi kelimelerimi..Hep saklı kaldılar kuytu köşelerde..Tüm coşkusunu, mutluluğunu sadece kendim, içimde yaşadım..Dublör gibi seslendirmek gerekmiyor ya  hep hayatı..Duruşlar, bakışlar da birer ses..Sessizlikse bazen çığlık..

Kar ile buluşmamız yine en güzelinden, en özelinden oldu..Zirvelerden seyrettim o muhteşem beyazlığı..Basılmamış metrelerce kalınlıktaki karlarda yürümenin hafifliğini yaşadım, huzurla..Dokundum, soğuğu iliklerimde hissetmek pahasına yürüdüm karlarda..

Sahlepimin sıcaklığı ve tarçın kokusunun eşliğinde insanların düşmesini izledim ve gülenleri onlara.. Büyülendim tekrar tekrar..Hiç vazgeçmedim sevmekten karların ağırlığından dalları eğilmiş ağaçları izlemeyi..En tepedekine dokunacak kadar yaklaşıp dokunamamayı, soğuktan donan parmaklarla ve kırmızı bir burunla tekrar tekrar zirvelerde gezmeyi..

Büyülendim dağlardaki kar kentimin caddelerine de düşünce..Ve yine yeniden mutlu oldum, en masumundan en  coşkulu hallerle..Seyrine doyamadan bırakıp gitti bizi beyaz büyü yine..
Şimdi; kendini unutturmak istemezcesine atıştırıyor minik minik yerlere..Dokunuyor benim gibi hisseden yüreklere..

İşte böyle..