28 Aralık 2011 Çarşamba

durum komedisi

 


Sesim soluğum çıkmıyordu ve geriye dönüşüm muhteşem oldu..

Sessizliğimin sebebi depresyonun evreleri gibi görünse de değil.

Demeyeceğim, inkar etmeyeceğim yani..

Varlığını kabul etmeliyim ki yokluğunu yaşayabileyim..

Bilmiyorum ki bir arkadaşımın dediği gibi mi?

"Seninki keyfi depresyon"..

Keyfi ya da değil bu yaşıma kadar olmadığım hallerdeyim..

Belki daha önce de yaşadım  hatırlamıyor da olabilirim..

Bildiğim uzun zamandır uğramadığı..

Uğrasın tabi samanlık hep seyran olmaz değil mi ama?

Arada böyle çıkıntılar olacak elbet, marifet aşmayı bilmek.

Aşamasam da zamana aşımı denen bir şey var canım.

Yok yok kendimi teselli etmiyorum ya da ediyorum..

Ben böyleyim şimdilerde işte..

Biliyorum ihtiyacım olan zaman..

Problem yok o zaman :)



not: belgelemek istediğimden yayınlanmıştır..duygu sömürüsü veya bir istek içermemektedir :)

depresif anların iz düşümü



Her şeyin anlamsız geldiği bir zaman.
Yaşama sevincinin zirvesinde oturanlar bile tepeteklak.
Yakınken uzak, uzakken ulaşılmaz, aydınlıkken karanlık, karanlıkken zifiri gelir..Hiçlik tavan yapıp, varlık yerlerde sürünür..
Ve denge bozulur..

Çıkmak istenir, bilinir bir süreçtir ama çıkmaya çalıştıkça daha bir karışır da kördüğüm olur.
Damarlar çekilir, sinirler dolaşır birbirine yumak olur..
Nefes alırken göğüs sıkışırda verirken bir yanardağ misali çıkar soluk, ciğerlerden.

Taşınanlar mı yoksa baş edilemeyenler mi bu hale getirir bilinmez..
Yaşarken farklında olmadan hep değerli olmak için mücadele eden insan, yoksun kaldığı değerlilikten mi varır bu noktaya bilinmez..
Hayaller ulaşılmaz, beklentiler sonuçsuz kaldığından mıdır yoksa?

Sebepler sıralanabilir daha ama sonuç aynı noktaya varıyorsa çözüm nedir acaba?
Kim sorunu yaşarken çözebilmiş ki?
Hangi psikolog kendi çocukluğuna inebilmiş, hangi doktor kendi yarasını tedavi edebilmiş?
Ya zaman akışına bırakılmış ya yok sayılmış ya da sonuçsuz kalmış..
Deva olamamış kimse derde..
Zaman ilaç olmuş yaka yıka..
Kanatarak, kabuklanarak ve her dokunuşta yeniden kanayarak..

Derin derin nefes almak, tüm organları sarsarcasına,
Ağlatanları, ıssız-sessiz bırakılanları, kanatanları söküp atmak istercesine vermek sonra..
Bir daha solumamak yine..
Geride bırakmak ve dönüp arkaya bakmamak..
Değerler hanesinde yerini bulmak..

17 Aralık 2011 Cumartesi

mim


 



Yılın on iki ayına ayrı ayrı  anlamlar yüklemiş biri olarak, hiç bir yılı bütün olarak ele alıp bir beklentiye girmediğimi hatırlattı bana güzel arkadaşım Aynur  bu mimiyle..Her ayın ayrı duygusu, ayrı coşkusu olur oysa ki bende..Umutlar, planlar, bekleyişler sarar yüreğimi mevsim dönümlerinde..

Belki de anlara sahip çıkmayı sevmemdendir, mevsimlere-aylara atfetmem dileklerimi,
hislerimi...Tüm ömre yüklediğimdendir  hayallerimi belki..Ya da aylarla sınırladım ki hüsranlar ve hayal kırıklıkları bütün bir yılı kaplamasın diye..

Dolayısıyla da 2012 yılına dair hiç bir beklentim yok bireysel olarak..Umutsuz-mutsuz olduğumu düşündürebilir bu cümlem ama işin aslı ben daha aralık ayı beklentilerimi tamamlamadım ki..Önce benim için bu özel ve güzel ay görevini tamamlasın sonra bakarız önümüzdeki yıla..

Dünyamız ve ülkemiz  için beklentimiz  zaten ortak..Huzur, sağlık, barış üçlemesi tartışmasız ilk sırayı alır elbet..Sevdiklerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız için gelir ardından iyi dilekler..En favori dileğim ise "herşey  herkesin gönlünce olsun"..Ve tabiki benimki de..

Ama madem mim madde madde istemiş, ben de sahip olduğum sıfatlarla adlandırmak istedim..

1-Kul olarak, yaradanın sevgisini..

2-Anne olarak, kızlarım için her şeyin en iyisini..

3-Evlat olarak, anne-babam için sağlık..

4-Eş olarak, gülümsemeyi ve gülümsetmeyi

5-Dost olarak, gönüllerindekileri..

6-Arkadaş olarak, sadakatlerini..

7-Komşu olarak, haklarına dikkat etmeyi..

8-Kardeş olarak, yüreklerinin gülmesini..

9-Akraba olarak, dirliklerini..

10-Vatandaş olarak, birliklerini..

11-İnsan olarak, dünya barışını..

12-Kadın olarak, hem cinslerimin değer görmesini diliyorum..

Ve şimdi mimlediklerim..

herbiRenk, noblesseile, sessizteyyare, IVIR ZIVIR ENSTİTÜSÜ, hypo, Ayla
 

not:Aynur elimden bu geldi.. Sevgiler..

bu mum geleceğe dair  umut ışığı olarak hiç sönmesin..

15 Aralık 2011 Perşembe

olmazsa olmaz bence



Bir şey var ki eksik olduğunda ben de eksik kalıyorum..Nefes alamıyorum, daralıyorum..Yorgun hissediyorum kendimi..Enerji yoksunu oluyorum..Mutlaka olsun istiyorum.En yoğun günlerde, en kalabalık anlarda, en olağanüstü durumlarda bile istediğim; hani şu deprem anlarında adı sıkça geçen yaşam alanı..

Evet benim için yaşam alanı kendimle kaldığım anlar..Dopinglendiğim, şarj ettiğim kendimi, dinginleştiğim, nefes aldığım, aldığım nefesi oksijene dönüştürdüğüm anlar..Gözlerimin gülümsemesi, kalp ritmimin seyri, iç sesimin ahengi içi gerekli..

Öyle özel bir yer değil, kentimdeysem eğer evimde sessizliğin sesinde kaybolmak..Şehir dışındaysa doğayla baş başa olmak yeter..Doğa derken vahşi doğa değil tabi ki, manzaranın hakim olduğu bir odanın penceresi, belki bir deniz kenarı, durgun bir göl ya da bir orman belki..

İlle de yalnızlık ama her neresi olursa olsun yalnızlık..İstediğim sadece kendimi dinlemek, anlamak..Sıyrılmak her türlü etkenden, açıyı genişletmek uzaktan bakmak yaşadıklarıma..Anlamak, anlamlandırmak..

Üst üste, molalar almadan devam etmek beni zorluyor..Mutlaka duraklamak istiyorum..Sonra yine yeniden devam ediyorum..Daha anlayışlı, daha derin bakıyorum her şeye..Ve hep öğreniyorum.Öğrendiğimi süzüp yaşama geçiriyorum..O farkındalık, yeniden başlatılan bilgisayarın performansı gibi etki ediyor bana.

Böylece duraklamaların, dinlenmelerin benim hayatımdaki yeri daha belirginleşiyor..Uzun, günler süren  zamanlar değil kaliteli bir saat bile bazen yeterli olabiliyor..O zaman daha dost, daha anne, daha kul, daha arkadaş, daha evlat, daha insan olabiliyorum bence..

Harekette bereket olduğu gibi molalarda huzur var diyorum yani..Arınma, algılama, farkındalık ve derinlik var diyorum..Dinlenmiş bir beden, dingin bir ruh, daha verimli bir beyin vadediyor diyorum..

Ya siz?
Bir molaya ne dersiniz?


10 Aralık 2011 Cumartesi

pembe yalanlar


 



Kendinize yalan söylediniz mi hiç?Öyle büyük, kocaman değil küçük, pembe yalanlar..Hani ne ipe götürecek cinsten ne de dünyayı kurtaracak..Sadece biraz huzur, sükunet sağlayacak..Öyle bir inandırdınız ki ama kendinizi, gerçeği siz bile unuttunuz.Elli kişi gelse doğruluğuna onları bile inandıracak güçtesiniz..

Sonra yine yalnızlığın penceresinden baktığınız bir an geldi çöktü içinize..İnandığınız, inandırdığınız şey soluğunuzu kesti..Göz pınarlarınızda inandığınız yalana inat duru, şeffaf damlalar birikti..Ve yavaşça süzülmeye başladı yanaklarınızdan..

Gerçekle yüzleşmek, kendinizle yüzleşmek daha bir daralttı  yüreğinizi..Kolayı seçmek korkakların işi, cesur olan gerçeklerle baş eder..Padişahların, kralların karşısında durur..Dünyayı siz kurtaramazsınız ki, aday bile olmadınız..Öyleyse deli cesareti gerekmez..

Anımla şanımla korkarım ben..Hem kimseye zararı yok ki.Belki de bir elin parmaklarınca kişiye faydası bile var..Sadece bana zararı..Hem o kadar zarara alışkın bu bünye..Hiç mi incitmedi hayat onu..Kader adı altında düşlerinin üzeri örtülmedi mi?

Yok yok pembe yalan dedim ya kimseye bir kötülüğü yok..Sadece sizi alır götürür, düşünce gezegeninden duygu gezegenine bir yolculuk yaptırır..Ağlatır, güldürür, burkar yüreğinizi.Verir elinize sonra paket yapıp "ya ömrünce taşı ya da şimdi aç" der, bekler..

Gerisi size kalmış..
Ben mi?
Yoo şimdi değil, ama belki  bir gün..
Belki de..

             

3 Aralık 2011 Cumartesi

gönül hoşluğu..



Güneşli bir kış sabahının tüm güzelliğini yaşamamda ve halen süren hoşluğun sebebinde  takvimlerin en sevdiğim ayın üçüncü gününü göstermesinin etkisi olduğunu inkar edemeyeceğim doğrusu..Doğduğum ayla aramızdaki bu özel bağın anlamını çözebilmiş değilim..Merak ediyorum bu konuda yalnız mıyım diye?

Çocukken anlaşılabilir olan bu durum, yaş kemale erince merak konusu olabiliyor çevremde..Bu duygumda, düzenlenen doğum günü etkinliklerinin coşkusu da göz ardı edilemez tabi..Şımartılmak, hediyeler arasında kaybolmak sanırım hemcinslerimin büyük çoğunluğu için aynı etkiyi gösterip, doğum günlerinin dayanılmaz hafifliğine dönüşebilir..

Gülen bir çift göz,  tebessüm eden bir yüz gönül hoşluğunun ifadesi değildir nedir?Aramızdaki telepatik bağın bu kadar güçlü olmasının belki de henüz keşfedemediğim nedenleri olabileceği ihtimalini hesaba katıyorum tabi..Kış insanı olmak, lapa lapa yağan karda kendini çocuklar gibi mutlu hissetmek, soğuğun iliklere işlediği anlarda sıcacık bir içeceğin yol açtığı kalp çarpıntısı..

Biliyorum bir çoğu için tuhaf bir durum ama benim için vazgeçilmez..İşte bu duyguyla artık bekleme modundayım..Ne zaman gelse kabulüm ama şimdilerde bir haber yok ona dair, en azından bulunduğum coğrafyada..

Hani deriz ya mutluluk anlarda saklı, işte o saklı anların arayışında oldum ben hep..Ve şimdi bu konuda hiç zorlanmayacağım bir mevsimi yaşıyorum..Her mevsimin kendine özgü büyüleyici bir güzelliğini kabul etsem de büyük bir sabırsızlıkla karın yağmasını bekliyor, aralığı taçlandırmasını istiyorum..Kışın enerjisine, üretkenliğine ve ritmine bayılıyorum..