30 Kasım 2011 Çarşamba

sentez kabiliyeti



Hayatı anlamak, anlamlı kılmak..Sadece akademik kariyerle, tecrübeleri dinleyerek, kişisel gelişim kaynaklarından faydalanarak elde edilebilecek bir zenginlik değil ne yazık ki..Yaşanan her ana sahip çıkmak, yaşananların hepsinin bir sebebi olduğunu bilmek, her canlının bir yaşama amacı, yaratılış  nedeni olduğunu düşünerek nefes almanın gerekli olduğu inancındayım.

Bugün; dünü düşünürken anlamlandırmak, neden-nasıl gibi sorulara cevap vermek mümkün  olsa da o an oluşuma anlam vermek, öngörmek, sağduyulu davranmak çok zor..Olaylardan-kişilerden uzaklaşıp geniş açıdan bakmaksa biraz ütopik..

Bütün olay öznede oysa ki..Diğerleri özneyi tamamlayan unsurlar..Kişinin tüm derdi kendisiyle; kendisini anlamakta, adını koymakta, duruşunu belirlemekte, varoluşunu çözmekte, misyonunu bilmekte, sağlam adımlarla yürümekte..

Olay önce  zihinde, ardından yürekte...Mantık insanıyım, duygu insanıyım diye ayrım yapılır ki
bence  ikisi ayrı düşünülemez..Yüreğin sesinde mantık, mantığın önergesinde yürek başrolde..Bundan sonrası  kişinin sentez kabiliyetinde..

Ve hiçbir tecrübe, hiç bir nasihat kişinin kendi deneyimi kadar öğretici olamaz..Okunan, dinlenen unutulur da yaşanan kalıcı olur..Unutmak istersin istemesine ama o kendini mutlaka hatırlatır..Hatırlatacak bir iz  bırakmıştır çünkü..

Bir gencin anlaması ne zordur olup biteni, çocuk dünyasında toz pembe tanımış, yetişikinliğe adım attığı evrede dayatılan öncelikleri hayatın anlamı sanmış, ne zaman akıl başa gelmiş belki de iş işten geçmiştir..Pişmanlık devreye girmiş ama tren kaçmıştır..O güne kadar edindikleri, farkındalıklarına yine ket vurmakta sonrasına bile ışık olamamaktadır ne yazık ki..

Bir yaşamı var herkesin..Pişmanlıkları, boşlukları sevmez hayat, affetmez..Eğer sen doğrularla doldurmuyorsan yanlışlar gelir yerleşir..Memnuniyet oluşturamıyorsan yüreğinde, pişmanlık baş köşeyi alır zihinde..

Bu bir tamamlanma süreci, tam oldum-anladım dediğinde biten, kaybedildiğinde kıymeti bilinen herşey gibi, uçup giden yaşam süreci..

22 Kasım 2011 Salı

masal bu ya..



Bir masal kahramanıyım ben..Evet kahramanım ben, kendimi bulunduğum her zorluktan çıkarabilme mücadelesi gösterebildiğim için böyle diyorum..Zafer coşkusu yaşamasam da her birinde, küçük sıyrıklarla atlatmak bile yetiyor bana..

Bazen sıyrıklar canımı acıtsa da, kanasa da zaman zaman, pansuman edebilme gücünü bulmama yardım eden iyilik perilerim var benim..Yalnız değilim yani..

Masal bu ya her zaman yolunda gitmez işler, verilen emekler, tüketilen nefesler uçar gider..İşte öyle anlarda girerler devreye.."Olur böyle şeyler" deyip artılarını ve eksilerini görmeme yardım ederler..Olaylarda dış göz olmamı sağlarlar..

Görmek çoğu zaman işime gelmese de, sinirimi daha da körüklese de küçük bir zaman dilimi, ağır ağır nefes alıp verme, sakinleşme sürecinden sonra gelirim kıvama..Anlarım küçük yanlışların büyük doğrulara götürdüğünü, küçük dertlerin büyük sevinçlere kapı olduğunu..

İhtiyacım olanın biraz sabır olduğunu, hemen sonuç beklemenin hata olduğunu anlarım durup düşündükçe, yaşayıp yaş aldıkça, yaşlandıkça..Hayır olumsuz bir söylem değil yaşlanmak, yaş almak..

Eğer aldığı yaş; hayatı özümsemeye, her söze değer verip üzülmemeye, hataları hoş görebilmeye, her şeye rağmen gülümseyebilmeye, sadece nefes alıp verebildiğin için şükür edebilmeye, kalan ömrü huzurla geçirmeye sebep olabiliyorsa yaş almak, yaşlanmak  en az genç olmak kadar güzel..

İşte ben böyle bir masalın kahramanıyım..Pişmanlıklara prim vermeyen, mucizelerde gezinmeyen en büyük zenginliğin an'da gizlendiği bilen bir kahramanın masalıyım..Ve perilerim var benim sürekli mesai yapan iyilik perilerim..

şarkı

 

20 Kasım 2011 Pazar

dünyalar arası..



Ne yaşanmamış heyecanlar, ne paylaşılmamış anlar saklıdır kim bilir, söylenmemiş sözler, itiraflar belki..Kapalı bir kutu herkes, keşfedilmemiş kıtalar gibi asla da keşfedilemeyecek..Minicik bir çocuğun dünyası rengarenk olmalıyken belki de alabildiğine donuk..Genç bir insansa hayaller aleminden el sallıyor dünyaya..Ya gözü toprağa bakan bir yaşlının umutsuz dünyasına ne demeli?

Herkesin bir dünyası var kendine ait..Zaman zaman birbirine ziyarete gidilse de ya da yollar kesişse de aslında herkes kendi dünyasında yapayalnız..Ne umutlar var kim bilir o dünyada, ne hayal kırıklıkları, ne mutluluklar..Hiçbiri benzemez ki birbirine.Kiminin dünyasında baş tacı olanlar kiminin dünyasının en kuytu köşelerde hayat bulur.

Hiç denedik mi acaba?Onlardan birinin dünyasına girmeyi; yaşanmışlıklarını anlamayı, yaşayamadıklarına duyduğu özlemi  kapamaya çalıştık mı?Kayıplarının oluşturduğu boşluklar burun kemiklerimizi sızlattı mı?

Akan her damla yaşın türlü anlamları olduğunu, derin sessizliklerin derin yaralara pansuman yapmaya çalıştığını, içe kapanışın çaresizliğin göstergesi olduğunu, çoğul yalnızlıklarda atılan sessiz çığlıkların yankısının, titreşerek oluşturduğu sesi fark ettik mi?

Bir metropolün kurbanı mı olduk yoksa?Gelişmekte olan ülkeler listesinde yerimizi alırken, duygularımızı, vicdanımızı, merhametimizi kaybedenler listesinde de dereceye girdik sanırım..Teknoloji gelişir her şey otomatikleşirken biz de otomata bağladık insanı insan yapan özellikleri..Dünya küçüldü artık, her şey parmaklarımızın ucundayken kalpleri de parmaklarımızla yönetir olduk sanki..

Gezegen dünya globalleşirken; ulaşılması, anlaşılması kolaylaşırken, insanların dünyası bir o kadar uzaklaşıp ulaşılmaz mı oldu acaba?

Kimse kimseyi anlamıyor bu zaman diliminde artık..Dinlemiyor da denebilir aslında..Herkes bencil, egolar zirve yapmış, bireysellik tavan..Değişmeli mi, değişebilir mi bunlar tartışılabilir..Bildiğim, çoğunluğun eskiye duyduğu özlemin temeli birlik.

Kim bilir belki hep bir özlem olarak kalacak, belki de yıllaaaar sonra yeniden birlik-beraberlik olacak..Umut mu hep var!


16 Kasım 2011 Çarşamba

hipnoz



İncecik bir cam kupada çayım elimde,  buz gibi havada akılda yapılacak işlerin listesi uzamıyorken, huzurlu bir şekilde bilgisayar başında blogları okumanın keyfini yaşıyorum şu an..

Bu sonbahar itibariyle hayatımı biraz sadeleştirmek istedim..Dolap detoksu gibi hayatımda aksiyon detoksu yaptım..En azından yapmayı planladım ve uygulama yolunda hızla ilerliyorum..Bir yere yetişirmişçesine yaşamak, sürekli bir koşturma hali içinde kendime zaman ayıramamak canımı sıkmaya başlamıştı artık.

Belki kırklı yaşlarının başlamasının bir durağanlık isteğidir bilemiyorum ama bildiğim tek şey ruhuma kulak vermek istediğim..Onu; istediğim ve istediğine inandığım şeylerle bezemek dileğim..Mecburen, ortam gereği ya da dayatmalarla değil..Aktif, üretken ama dingin, belki sessiz, belki biraz yavaş..

Biliyorum iyi gelecek..Şu an kelimelere dökerken bile düşüncelerimi rahatladığımı hissediyorum..Hani hipnozda sallanan meşhur bir saat vardır..Sallanır hızlıca sonra yavaşlar yavaşlar son salınışları göremeden uyur karşısındaki..Tam da o moddayım şimdi..Yok yok bilgisayar başında gözlerim kapanmayacak tabi ki..Sadece öyle  sessiz  bir halde ruhum..

Elini şaklatınca biri  bozulmayacak sessizliğim..Durağanlığım tercihim, gerektiğinde elbet ses veririm..Evet evet böyle çok iyiyim..

15 Kasım 2011 Salı

yol



İspat etmek mi gerekir?Delilleri ortaya koymak mı? Somut olmazsa olmaz mı?
Dava değil  ki bu, katil- maktul de yok, aslında ortada bir suç yok..Öyleyse neyin ispatı bu?Sevgi kanıt ister mi?

Eğer istiyorsan bunu ya karşındaki sevmeyi bilmiyordur ..Ya da sen körsün..Ferhat gibi dağları mı delmeli anlamak için..Mecnun olup çöllere mi düşmeli?Seviyorsan seviyorsundur işte..İspatlanmaya çalışılıyorsa ortada bir problem var demektir..

Anne-baba, kardeş, arkadaş, komşu ya da kadın-erkek tüm bu seçeneklerde sevgiye kanıt aranıyorsa o sevgi insanı yorar..Sevmek gönül işidir..Şartlara, kurallara dayandırılırsa adı sevgi olmaktan çıkar..Genellenirse, şekil verilirse, seslendirilirse ruhunu kaybeder..

Sevgiyi oyun hamuru gibi düşünüyorum ben..Herkesin elinde var..Ve herkesin elleri farklı..Ona vereceği biçim farklı, biçim verirken vereceği ısı farklı, hayal gücü farklı, değer farklı..Aynı olan sadece herkesin o hamura sahip olduğudur..Nasıl değerlendireceği tamamen kendine kalmıştır..

Emek verilmeyen, şekillenmeyen oyun hamuru katılaşır..Ve çatlamaya başlar zamanla, kalpteki kırılmalar gibi..Ve bir daha da şekil almaz, umudu kalmamış yürek gibi..Sahibinin elinde işe yaramaz bir materyale dönüşür, yürek taşıyan ama kullanamayan insanlar gibi..

Seviyorsan belli edeceksin..Bazen bir bakış belli edecek yüreğini, bazen bir gülüş..Bazen küçük bir dokunuş, bazense bir kelime belli edecek sevdiğini..Öyle beylik sözlere, davranışlara gerek yok yürekler arası iletişim için..

Kalpten kalbe yol var zaten..Engel olma yeter..






11 Kasım 2011 Cuma

Ben'den




Kendimle kalamadığım anlarda yazamadığımın farkındayım..Yazmak benim için kendimle konuşmak gibi..Elbette okunacağını düşünerek yazdığım için kelimeleri özenle seçiyor, cümlelerin akışına özen gösteriyorum elimden geldiğince..

Sessizce konuşuyorum şu an kendimle..Ne kadar sessiz olmaya çalışsam da klavyeden gelen seslere engel olamıyorum..Belirgin bir ritmi var dokunuşlarımın..Zaman zaman hızlanıyor olsam da genelde aynı tondan çalıyorum..

Hayatın oyalamalarından sıyrıldığım anlarda buluyorum kendimi..İsteğimle doğru orantılı değil bu buluşmalar..Ne kadar sık geçsem de bilgisayar başına, düşüncelerimi yazıya dökmem için yeterli olmuyor..Mutlaka hareket halinden durağan hale geçmeli beynim.Bu duruş; düşünmeme hali anlamına gelmiyor, kelimenin tam anlamıyla sıyrılmam gerekiyor her türlü uyarandan..Bir türlü itina bu, hızlıca alelusul yazmak istemiyorum..Söylediğimi önce kendim duymak istiyorum..

Özen göstermek önemli insan ilişkilerinde benim için..Önemseme, değer verme olmazsa olmazlarım..Yabani otların bile çevresindeki bitkilere gösterilen ihtimamdan renklerinin daha canlı ve daha hızla büyüdüğünü düşünürsek insanların gereken özenle karşılaştığında ilişkilerin ne kadar iyi olabileceğini tahmin etmek hiç zor değil..

Önceliği kendi ruhuma  veriyorum tabi..Kimi zaman bencilik, megalomani veya narsizm olarak algılansa da vazgeçmiyorum bundan..Uçaklarda tehlike anındaki oksijen maskesini önce kendine takmak gibi..Gürültülü bir ortamda tüm seslerin içinden istediğim sesi ayrıştırıp duymak gibi..

Evet evet dinliyorum kendimi ve duyuyorum yüreğimin sesini..

2 Kasım 2011 Çarşamba

güneşi gördük

GÜNEŞ4.jpg

Kara bulutları dağıtmak çok zordur biliyorum, buz gibi bir havada ısınmanın imkansız görünmesi gibi..Her şey ters giderken, tüm olumsuzluklar üzerine üzerine gelirken insanın, yapay bir gülücük bile konduramazken dudaklarına, gülümsemek gibi..

Oysa güneş parlıyor şimdi, bulutları almış arkasına gülümsüyor.Kış güneşi bu, yazdan çok daha etkili..İlaç gibi geliyor, yeşertiyor yüreklerdekileri.."Bitmedi" diyor hiçbir şey..Dünya döndükçe, güneş parıldadıkça, ay ışığı denize vurdukça, doğruluyor insan, tüm zorluları arkasına alma gücü buluyor sanki..Kaldığı yerden devam etme isteği ile "yine, yeniden" diyebiliyor..

Çünkü yaşam devam ediyor..Nefes alıyor tüm canlılar..Zorluklar, sıkıntılar, üzüntüler canını yaktığı kadar, hayata sarılma gücü de veriyor..İnsanı diğer canlılardan ayıran bir özellik de  bu belki, hep yeniden başlama isteğinin var olması..Güçlüklerden beslenmesi, yenilgilerden galibiyet peşinde koşacak enerjiyi bulması..


Gün geçmiyor ki kötü bir haber almayalım, canımızı sıkan bir olay olmasın..

Gözlerde yaşlar, yanan yürekler..

Duyarsız kalmak değil bu,

Aksine kulak vermek olup bitene..

Elini tutmak, gülümsemek yüreğine, hissettirmek yalnız olmadığını..

Geride bırakmak için yaşananları elinden geleni yapmak bu..

Sevmek hep sevmek..




not:görsel ve başlık umutlarımızı yeşerten minik bir yürekten ve annesinden

1 Kasım 2011 Salı

gün..

 



Güneşli bir kasım sabahı..Güzel bir güne selam durmak istiyorum ama düşünceler beynimde dolanıp duruyor..Ne uzun bir yol, hayat..Bir o kadar da kısa..Karışık bazen, dolambaçlı, bazense dümdüz, basit..Gün güne uymuyor işte..

İnsan bir çok duyguyu aynı anda yaşayabiliyor..Alabildiğine kızgınken, inanılmaz derece sevgi ve merhamet barındırabiliyor yüreğinde..Bazen kahkahalar atarken gözümüzden gelen yaşlar, ağlamaya dönüşebiliyor çığlık çığlığa..Hüzün ve neşe, ağlamak ve gülmek gibi kardeş olmalı..Kardeşler de birbirine  benzemez nasılsa..

Umut hayatın olmazsa olmazı..Cılız bir alevle yanan  mum,  yangınlar çıkarabilecek güçteyse eğer, küçücük bir umut da tüm olumsuzlukları tersine çevirebilecek güce sahip demek..Öyleyse imkansız demeyelim hiçbir şeye, olma olasılığı var istediklerimizin..Mumun sönmesine engel olalım yeter..

Hep ters gitmeyecek elbet..Bazen de güzellikler ardı ardına gelecek..Başlangıçlar, bitişlerle dolu yaşam..Kapanan her kapı yeni bir kapının açılması için umut, biten her yol başka bir yol için arayışa çare değil mi?Evet evet hem toplumsal hem bireysel olarak umutluyum ben..Nefes aldığımız sürece umut var..

Yeter ki, sevgi çıkışlı olsun her sözümüz, hoş görülü olsun bakışımız, duruşumuz, saygıyla yoğrulsun özümüz..