29 Ağustos 2011 Pazartesi

pıt pıt atıyor kalbim..

Evet pıt pıt atıyor, hatta güm güm de denebilir..Öyle durup dururken, otururken, yatarken fark etmez bir başlıyor atmaya akıllara zarar..

Bu gece saatlerdir bu çarpıntıyla baş etmeye çalışıyorum..Heyecanlı değilim, kalbimi pır pır ettirecek bir şey de olmadı..Olağan bir gün olağan bir gece..Olağan dışı olan kontrol edemediğim kalbim..

Psikosomatik hastalıklar kontrol altına alınabilir diye, bu bana aklımın  bir oyunu diye yenmeye çalışıyorum kalbimi ama ne fayda..Çıktı çıkacak yerinden..Teselli, telkin, olumlu düşünme ne varsa yaptım da tam biraz yatıştırdım derken, Elif' in inleyen "anne" sesiyle tekrar harekete geçti..

Gecenin bu saatinde dondurma sevdasına nöbetçi markete giderken düşmüş ve ayağının üstüne basamıyormuş..Önceden kırılmış olan ayağı galiba çatlamış..Eh be kızım ben sana demedim mi böyle konularda bana seslenme diye..İkinci ağızdan öğrenirsem dur diyebiliyorum kalbime..

Şimdi onlar kardeşi ve babasıyla hastanede ben de bunları yazarak sakinleşmeye çalışıyorum..Ah panik atak ne hastalıkmışsın sen böyle..Aklımın bana oyunlarını sevmiyorum işte..Mücadele ediyorum etmesine de, söz dinletemiyorum..Üç sene önce geldiler kendileri, o zaman tedavi oldum, geçti ama sanırım bu yaz yeniden hareketlendi..

Anlaşılan ilk fırsatta doktoru ziyaret etmek gerek..Tuhaf gelebilir ama güçlü olan insanların başına gelen bir rahatsızlık..Ya da güçlü görünmeye çalışanların..O yüzden derim ki kendinizi zorlamayın, ağlayın, gerekiyorsa ayılın, bayılın..Kendini sıkıp, tutup, olay anlarında kriz yönetiminde başarı göstereceğim derseniz sonu kötü..Benden söylemesi..

Daha ben postu bitiremeden geldi haber, çatlamış ayağı bayramüstü..Neyse en azından kırık değil buna da şükür..

28 Ağustos 2011 Pazar

yalnız değilsin..



Kendini çok yalnız hissediyordu..Hayatının en zor günleriydi..Eski kalabalıklar bir bir azalmıştı..Zaten yanında birileri olsa bile o hep yalnızdı..Bir  yaradanı vardı; sessizce konuştuğu, yalvardığı, sığındığı, göz yaşları döktüğü..

Hep öyleydi aslında, etrafındaki iyi gün dostları olduğundayken de onunlaydı..Kötü günler onu ziyarete geldiğinde, eksilen dostlar, arkadaşlar belki de kardeşler hepsi çok uzaktı şimdi..

Hayatının hiç bir evresinde bu kadar yalnız olmamıştı..Çok zayıftı yaşadıklarından dolayı, ama bir o kadar da güçlüydü..Çalışarak aşmaya çalıştığı engeller, bir dağ olup önünde büyüyordu..Sürekli bir kapı kapanıyordu kendisine, kapanan her kapı onda yeni bir travmaya sebep oluyor..Toparlanması zaman alıyordu..

Gerçek bir rahatlık yoktu onun için..Evet ayaktaydı, uyuyor, yiyor, içiyor ama konuşmuyordu..İçine atıyor, kendine kızıyor, gittikçe daha da kapanıyordu..Aşamayacağını düşünüyordu..Çünkü dağları çok büyüktü..Sıradağlar gibi önünde sıralanmış dertler..

Oysa yalnız değildi..Yanında olmasa da başını omuzuna dayayıp ağlamasa da, konuşup güç alamasa da..Onu düşünen biri hep vardı..Tek gücü belki duaydı, belki de küçük gözetmelerdi..Ama asla onu yalnız bırakmıyordu düşüncelerinde..

Belki de hep onunlaydı..Evet o bilmiyordu  ve belki de asla bilmeyecekti ama  onun koruyucu meleğiydi..Bilmesine de gerek yoktu..Telepatik bir şekilde bile olsa kendini yalnız hissetmesin yeterdi..Sadece onu geriden takip edebilir, onun için iyi şeyler yapabilir, duyduğu kadarıyla destek olabilirdi.

Gün gelecek her şey düzelecekti..Düzelmeliydi, "kara gün kararıp kalmazdı" ya..O zaman konuşulamayanlar, söylenemeyenler söylenecek, tekrar her şey eskisi gibi olacaktı.

Olmalıydı..

Olmalı..

Lütfen olsun..

Aydınlansın o da, rahatlasın, nefes alsın..

Eskisi kadar olmasa da yine güzel günler onun adına geri gelsin..




27 Ağustos 2011 Cumartesi

ben olmaktan çıkarım..




Gün gelir de ;

Gökyüzüne baktığımda güneşi değil, bulutları
Denize baktığımda huzuru değil, azgın dalgaları görürsem.

Ormana gittiğimde oksijeni değil, korkuyu solursam,

Dost meclislerinde sevgi değil, yalan
Aile içerisinde güven değil, kaygı hissedersem.

Kardeşler birbirine  destek değil, köstek olursa,
Minareyi çalan kılıfını hazırlarsa,
Önce ben derse herkes.

Biraz da karşısındakine pay vermezse,

Yardım isteyene el uzatmazsa güçlü,
Ağlayanla ağlamazsa gülen..

Kızmasın kimse söylenmesin bana,

Çıkarım ben ben olmaktan,
Kalamam  kendimle bile..

Çünkü utanırım insan olmaktan,
Utanırım ben olmaktan..

Gülümseyemem kimselere bundan böyle,
Yüreğimdekilere bile..

                         

25 Ağustos 2011 Perşembe

halının altına süpürülmüş tozlar..




Halının altına süpürdüklerim var benim..Yıllarca çözemediğim, bir türlü halleşemediğim durumlarda kullandığım bir metot.."Konuşarak çözülmeyecek bir şey yoktur" sloganım olduysa da uzunca bir süre, artık tam tersine inanıyorum.. Karşıma çıkan bir grup insana karşı atmışım halının altına, bir de güzel üstüne basmışım yıllarca..

Ama biliyorum hala halının altındalar..Halledilmemiş sadece bir tarafa atılmış, saklanmış tozlar onlar..Toz kadar değersizler ama toza karşı alerjin olunca değer kazanıyorlar işte..Kabullenmişim öyle üzerlerini örtmüşüm ama hangi durumda kendilerine kaçacak bir delik bulup canlanacaklar diye de endişelenmiyor değilim..

Ben onları yok sayarak, beynimin arka loblarına atarak, bir köşede unutulmuş muamelesi yapsam da günün birinde bünyeye nasıl zarar verecekler derdine düştüm bu günlerde..Kurup kurup kaldırmam, temiz bir sayfa açarım her sabah hayatımda ama bazı olaylar var ki işte  hep o sayfada yazılanların arkasında bir gölge gibi gizleniyorlar..

Çözüm, çözümsüzlüğü kabul etmek dersem; belki de beni güçsüz bulusunuz, belki de korkak dersiniz yada başka bir sürü şey..Bence dersem bu cümlenin başına, ahkam kesmiş olmam.Bence; halledemiyorsan, hangi dilde söylersen söyle anlaşılamıyor ve anlayamıyorsan, bir de hayatında var olması gereken bir kişiyle yaşıyorsan bu durumları, halının altına süpürmek bir çözüm..

Genellemelerin yapılamayacağı bir durum aslında bu..Kişilerin olaylara, sözlere, durumlara vereceği tepkiler başka..Çok benzer olsak da çok ayrıyız birbirimizden..Temel ihtiyaçlar aynı olsa da detaylarımız çok farklı..Önceliklerimiz, zaaflarımız, olmazsa olmazlarımız bambaşka..

İşte bu kadar farklı ve bu kadar aynıyken birbirini anlamak zor..Şu  an bu yazıyı okuyan x bir kişi beni anlayabiliyorken, neden hayatımda var olan somut bir kişi ile uzlaşamıyorum..Her ortamda düşüncemin kabul edilebilirliği olabiliyor da neden hayatımın kesiştiği insanlarla sorun yaşayabiliyorum öyleyse?

Benim bunlara tek bir cevabım var bu yaşımda..Çıkarlar çatıştığında, istekler karşı cephelerde yer buluyorsa kendine, bir başkasını hayatında mantıklı kabul edilebilir gördüğünüz şey sizin için savaş sebebi olabiliyor maazallah..

Burdan da tüm sosyal sıfatlar anlamını yitiriyor, anlayış, empati, saygı gibi..Geriye; çözülmemiş sorunlar, kırık kalpler, denizlerle aşık atan göz yaşları, yaşanmamış hayatlar kalıyor..İçinde kalıyor, ağzına kadar geliyor, tam çıkacak "buraya kadarmış" diyeceğin anda yutkunuyor, başka değerlerin, değerlilerin için vazgeçiyorsun..

En klasiğinden oysa şöyle denir;" bu dünyaya bir kez geliyorsun, yaşayacak başka bir hayatın olmaycak, hep başkaları için yaşama, bencil ol biraz, kır zincirleri, aklına geleni söyle, yutkunup duracak kadar zamanın yok" şeklinde uzar gider..

O kadar kolay değil işte..O an savunduğun da senin, sana ait fikrin, zincirleri kırdığında kırılacaklar da senin..İnsan hangi parçasından vazgeçebilir ki?

Gerçekten ben  ne kadar kendimi ifade edebildim bilmiyorum..İçimdeki kelimeler bunlar, kalbimin sesi, duygularımın harflere dönüşümü..Anlaşılır olmadıysa da, ki az sonra ben de okuyacağım, bırakın gitsin..Bu da böyle bir şey.. 

23 Ağustos 2011 Salı

sabahın ilk ışıkları..

Yine çok güzel bir gece..Eksikleri olsa da aile saadeti..Güzel bir akşam yemeği, ardından bir aile klasiği; tabiki tabuu..Rövanş bu..Çığlık çığlığa, kıran kırana mücadele ve zafer bizim takımın..Mızıkçı abim yenilen tarafta olmanın dayanılmaz hafifliğindeydi sanırım, pek de olay çıkarmadı..Tabi oyun içi huysuzluklarını saymazsak..

Bizi seviyorum ya çok komiğiz..Herkes bir alem, bir açık bulmaya görsün üstüne üstüne gidiliyor..Kavgada söylenmeyecek sözler söyleniyor..Bir diğeri de alıp sazı götürüyor..Kahkaha kıyamet sonra..

Ve evin küçük kızı bir de kuzeni şu an tabuya ikili olarak devam ediyorlar yanımda..Uykuyla pek alakaları yok belli..Güneşi görüp öyle uyuyacaklar ya, tüm enerjileriyle gülmekten kırıla kırıla oynuyorlar işte. Arada ben de katılıyorum, kopuyoruz..Bu kadar saçma sapan anlatımlar olamaz..

Derken yine sabah olmak üzere..Bir güne daha merhaba demenin vaktidir..Sabahın ilk ışıklarında, pırıl pırıl bir deniz, bir yaz sabahı için fazlasıyla soğuk bir hava..Bu saatte henüz uykuya el bile sallamamışken, rüya görmek gibi..Hiç uyanmak istemeyecek kadar güzel bir rüya..


Etrafta kimsecikler yok, bir kaç kedi ve köpeği saymazsak..Onlarda günün ilk ışıklarına eşlik etmek ister gibiler..Sessiz ve hareketsizler..Soğuk ısırıyor, tertemiz bir gün, ayak basılmamış kum..Sanki gün sadece bana ait şu an..Başka taliplisi yok gibi..

İçime çekiyorum havayı, taaaa ciğerlerime..Hissedebiliyorum yoğunluğunu..Maviyi sevdiğimi söylemiş miydim?Denizin mavisini, gökyüzünün mavisini, bir de mavi gözleri..Belki de ailemdeki mavi gözlüler yüzündendir bu sevgim..

Çocukken babamın deli mavisi gözleri, ablamın hayran olduğum, hep almak istediğim melek mavisi gözleri..Abilerimin yemyeşil gözleri..Ne talihsiz bir çocuk olduğumu tahmin edersiniz..İçlerinde tek kahverengi gözlü olarak neler hissedebileceğimi..Geceleri ablamın gözlerini çıkarıp kendi gözlerime takma planlarımı düşündükçe kendimden korkuyorum şu an..

Yıllar sonra kabullendim aslında gözlerin ifadesinin; en az göz rengi kadar gözleri güzelleştirip, anlamlandırdığını..Yok tabi ki züğürt tesellisi değil bu..Görüneni değil özünü görme, bakma, anlama durumu bu..Yaş kemale erince her bir şeye bakış değişiyor aslında..Her yaşın ayrı bir algısı, ayrı bir olgusu var bence..

Güzel bir gece, güzel bir sabah, deniz, dalga, derken nerelere geldim ben böyle daha da uzaklaşmadan konudan, bir güne daha başlarken; okuyanlara güzel bir gün, dünyaya selam olsun..


20 Ağustos 2011 Cumartesi

merak edenlere..

Sen misin bu ay evde hep rutin bir şekilde geçecek; hiç bir aksiyon yok, sabaha kadar uyanıksın, günce yazma modundasın diye karalar bağlayan?..Çok sevilen bir dost davet edince, yoğun ısrarlara hayır diyemeyerek kendini ailece başkentte bulursun..

Şikayetim mi var? Asla..

Mutlu oldum mu? Kesinlikle evet..

Gündüz uyunup gece tam gaz gezildi mi? Bir evet daha..

Böyle enerji dolarsam, böyle bir giriş yapmam abes olmaz herhalde..Oldum olası değişikliği, kendi sınırlarım içinde de olsa macerayı sevmişimdir.Ankara' ya gitmenin neresi macera demeyin, bizde gayet de macera..

Ramazan ayında, manevi, uhrevi duygular arasındayken, İstanbul sınırlarının dışına çıkmakla pek alakası olmayan birini gecenin bir yarısında, yollara bir iki günlüğüne götürüp de bir hafta kalmak bizim aile için yabana atılmayacak bir macera.

Yol dahil her anı çok güzel geçen bu  bir haftadan bloğa yansıyanlar mı? Elbette var..

Öncelikle bilinenin aksine trafik canavarı tadında, İstanbul şoförleri ile aşık atan başkent sürücüleri..İftar saati kentimi aratmayan trafik..Denize hasret bir kentin, türlü su oyunları, havuzlarıyla süslü caddeleri..

Daha önceki ziyaretlerimden daha şık bir yüzü vardı başkentin..Öyle soğuk, gri, memur kenti görüntüsünden de sıyrılmış bence..Bir de siyaset meydanı gibi geldi bana..Kaldığımız yer Ayrancı da olunca TBMM, Sayıştay, Hava kuvvetleri, Genel Kurmay Başkanlığı  ve şu an aklıma gelmeyen bir sürü kurum..

Başkentte olduğunu hissediyor insan o caddelerde, Türkiye değil de Türkiye Cumhuriyeti'nde hissediyor..Meclis ziyaretinde ise bu duygum gerçekten tavan yapıyor..





                                   Törenlerin yapıldığı alan..







                         Kırmızı halının benim objektifime düştüğü anlar..




                          Ve böyle sessiz haline pek tanık olamadığımız salon..




                        Meclisten Kocatepe Camiinin görüntüsü




Farklı bir atmosfer, farklı bir gün oldu benim için..Hep televizyondan izlediğim, basından takip ettiğim siyasetçilerin soluduğu ortamı solumak..Başka dünyalardan bir tanesine konuk olmaktı benim için..Bir kere daha gitmek istiyorum, bu kez tatil olmasın ama bakanlar, vekiller, devlet erkanı orda olsun istiyorum..Biraz ütopik mi oldu ne :) ?

Tabi ki bir hafta da sadece TBMM' yi ziyaret etmedik..Parklar, eğlence diyarları, AVM' ler..Şirinleri de Ankara' da izlemek varmış..Çok keyifliydi, Şirin severler tavsiye ediyorum..

Tüm detayları benim belleğimde kalsa da sizle bir şey daha paylaşmak istiyorum.Ankara' da yaşayanlar bilir..Kent Park alışveriş merkezinde  konuşlanmış, kesinlikle görülmeye değer bir müze  var.Tarihe adını yazdırmış bir çok ünlünün heykelleri..Farklı heykeltıraşların ortak çalışmaları..İnanılmaz derecede gerçekler..Sanki dokunsanız kızacak gibi bakıyorlar..Abartmıyorum hepsiyle tek tek sanki göz teması kurdum..Çok etkilendim..

Bir kaç fotoğraf paylaşacağım, aslında hepsini çektim ama, hala görmemiş olan varsa mutlaka ama mutlaka görmenizi öneririm..



                                               ATATÜRK VE FİKRİYE HANIM




                                               İngiliz müzik grubu The Beatles


                                                       Hürrem sultan


                                         Ve  Kanuni Sultan Süleyman

   
                                                        Yunus Emre




                                              Bizimkiler maskelerle çok eğlendi.




                                     Güldürü ustaları Kemal Sunal  ve  Levent Kırca





                                  KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş


 Dahası Kent Park  AVM' de.. Tarihe yolculuk dört boyutlu ne dersiniz?




Not: geçen süre zarfında  post yayımlamamış olmama rağmen beni unutmayıp ziyaret edenlere teşekkür ederim..Etmeyenlerle de başka postlarda buluşmak üzere..
sevgiler...

11 Ağustos 2011 Perşembe

sabaha karşı güncesi 3





Saat 04:54 sabah ezanı da okundu..Kelimenin tam anlamıyla geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirdik..Hatta bugün saat 16:00' da çalan zile öyle bir sinirlendim ki bu saatte gelinir mi diye?Normal düzene girmekte sıkıntı yaşamayız umarım..

Hava durumunun bile farkında olamıyoruz gündüz, bahçeye girip ağaçları budayan görevlidense hiç haberimiz yok..Top patlasa duymayacak moddayız yani ailecek..Geleneksel Ramazan seyrimiz bu..Şikayetçi olan da yok zaten..

Çocukluk zamanlarım aklıma geldi de ne çok severdim ramazanları..Annemin özene bezene kurduğu sofraları, ablamın yaptığı salataları..Sonrasında sırayla mutfak toplayışımızı..Kavgalarımızı, babam gelince hiç bir şey yokmuş gibi yapmalarımızı..Dünya kupalarını izleyişlerimizi abilerimle..Camiye giderken eğlenmelerimizi..Olup olmadık şeylere gülüşlerimizi..Zillere basıp kaçışımızı..

Hepsini devrettik şimdikilere..Ama yok şimdikilerde sanki, en azından benimkilerde görmüyorum..Ellerinde sürekli telefon ve bilgisayar, sonra tv..Bu üçlü arasında mekik dokuyorlar. Hatta telefonlarıyla bütünleşmiş haldeler..İnternet paketleri bitince kendilerini çaresiz hissediyorlar..Hayır kızamıyorum da onlara anneleri olarak ben bile bu kadar vakit geçiriyorsam da internet ortamında onların ki normal kalıyor..

Ama siz doğruyu bilince kendiniz yapmasanız da çocuğunuz yapsın istiyorsunuz..Göz sağlığı, duruş bozukluğu, beyin hücreleri ve benzeri sıkıntıları dert edip kalkmasını istiyorsunuz da ne çare..O yüzden ben ev dışına çıkmalarını hep teşvik ediyorum.Her türlü faaliyete açık olsunlar..Ne kadar uzak kalırlarsa bağımlılık oranları azalır diye umut ediyorum..Telefona çare yok gibi yedi yirmi dört ellerinde..Bari bilgisayar minimuma insin istiyorum..Sonuçta ben de haşır neşirim ama yapmam gerekenlerden kalan vakitlerde..

Kitap da okuyorlar, gazete de bir şey de denmiyor o yüzden.. Tatil modu ya vakit fazla olunca böyle oluyor işte..Neyse ki okul döneminde durum bu kadar vahim değil..Yaz diye, tatil diye katlanacağız, çaresi yok maalesef..Bir on sene önceye gittiğimizde internetsiz ne yaparmışız acaba?Telefonlardan bağlanamazken dünyaya, telefon ne de anlamsızmış meğer..Her şeyi ne de çabuk kabullenip hayatımıza dahil ediyoruz..Ve sanki onlarsız hayat olmazmış haline getiriveriyoruz..

Bir şeyler eksilmedi dersek yalan olur tabi..Arkadaşlardan, aileden, eşten, dosttan çalıyoruz zamanı..Ya da daha öncelikli şeylerden..Korkuyorum daha neleri bu hızla tanıyıp kabulleneceğiz, hayatımızın bir parçası değil temel parçası yapacağız diye..Bill Gates her eve bir bilgisayar dediğinde inanamayanlar, sonra herkese bir bilgisayar dediğinde şaşıranlar; durum budur..Nasıl bir öngörüdür bu? Nasıl bir ticari zeka?

Sonuca gelirsek saat sabahın beşi, ben burda bunları yazıyorsam, kendimle çelişiyorum gibi..Yok ama siz anladınız beni..Uyku yine benden çok uzaklarda.Kim bilir belki de etrafımda dolaşıyor..Bugünlük de bu kadar günlük..Yarın ola hayrola..




Posted by Picasa

10 Ağustos 2011 Çarşamba

renkler ve kişilik mi?




Yazmayı çok severim.Duyar gibiyim "biliyorum" dediğinizi..Bahsettiğim kalemle yazmak, yani yazma eylemi sevdiğim..Bir de mutlaka el yazısı yazacağım, orta büyüklükte ve hafif eğik..Sayfalarca yazabilirim..Çocukluğumda abilerimin ödevlerini az yapmamışımdır..

Bu yaşa geldim değişen bir şey olmadı..Bulduğum her boş yere mutlaka el yazısıyla bir şeyler yazarım..En klişesi bunların ailemin isim ve soy adlarıdır..Bazen kısa kısa mektup formunda arkadaşlarıma yazarım..Ya da karalama yaparım..Hemen bir kaç figür çizerim..Çöp adamdan başka çizebildiğim şeyler de var canım..

Düzeni severim, planlı, programlı hareket etmeyi severim, kışı severim, baharları severim de yazı sevmem..İşte tüm bu sözünü ettiklerim kişilik testleri için birer veriymiş efendim.El yazınız sizi ele veriyormuş, seçtiğiniz renkler, çizdiğiniz resimler, hepsi birer göstergeymiş iyi güzel..Lafım yok bunlara varsa bu konuda bir analist değerlendirsin beni :)

Ben onların birer ipucu olabileceği konusunda hem fikirim de, bence kişiliğin en belirgin göstergesi olaylar karşısındaki duruştur..Hatta hiç bir şey yokken ki duruş, bakış, gülüş..İnsanlara yaklaşım, kriz anı çözümleri, çiçeklere, böceklere, dünyadaki olaylara şeklinde uzatabiliriz.

Sen benim açıkça sergilediğim hallerim dururken; yazıma, çizgime bakarak ne kadar sağlıklı karar verebilirsin ki? Gerçekten bilmiyorum..Böyle dediğime de bakmayın burçlara ve her türlü testlere de bayılırım bir yandan ama orası işin eğlence tarafı gibi geliyor..Aslolan somut delil, yaşadıklarım ve yaşattıklarım..

Çuvaldızı kendime batırmasını bilirim de şu an başkalarına  batırasım var..Mesela burnu büyük, burnundan kıl aldırmayan ve bu bağlamdaki tüm ata sözlerini bünyesinde barındıran insanlara.Şimdi onların el yazılarından, yumuşacık, insan sever, mütevazi diye bir sonuç çıksa ne olur ki?O gösteriyor kendini, kibrini..Ne oldu küçük dağları sen mi yarattın? Havan kime?Diyesim var böylelerine..En çok da kendini bir şey sanıp aslında bir şey olmayanlara, haddini aşanlara..

Ne kadar biriktirmişim içimde kendim de şaştım şu an..Ama öyle karşındaki sana değer veriyorsa, seni yüceltiyorsa  onun asaletindendir..Senin asaletin varsa, sonrasında yaptıklarınla belli olur..Yani ne renk, ne yazı, ne çiçek, ne böcek kişiliğine bir şey katmaz..

Artık böylelerine hakettiği gibi davranıyorum..Öyle nezaket, insanlık değerleri işlemiyor onlara çünkü..Bilmiyor ki o dili, bildiği dili kullanıp davranınca duvara çarpıyorlar..Eee olacak o kadar sen yükseklerde uçarken düşünmüş müydün diğerlerini? Ohhh olsun şimdi sıra sen de..

9 Ağustos 2011 Salı

sabaha karşı güncesi 2


Sevgili günlük,

Bir günü daha tamamladım burda..Burayı sevmediğimden bahsetmiş miydim sana?..Aslında her normal insanın çok sevebileceği bir yer..Deniz kenarı, dalga sesi, yeşillik, sayfiye daha ne olsun ki?Ama hiç sevmedim ben yıllarca..

Yirmi yıldır geliyorum da, belki de hiç mutlu bir gün yaşamadım burda..Yok yok haksızlık etmek istemem..Elbette keyifli, güzel günlerim de oldu burda ama yirmiyi geçmez belki..Duvarların dili olsa denir ya, bu duvarların gerçekten dili olsa anlatacağı çok şeyleri olur..

Ne sıkıcı günlere tanıklık etmişliği vardır, duvarların, bahçedeki çamların, şeftali ağacının, dalgaların, denizlerin..Yaşanan yeri sevdiren o mekanın güzellikleri değil bence..Etkisi olabilir ama beğeniler adına, zevkler adına..Yeşili sevmek, denizi sevmek, dağı sevmek, doğayla iç içe olmak gibi..

Yok hayır, yaşananlar sevdirir ya da nefret ettirir bence..Belki de nötr kalırsınız.İnsan bence en çok çocukluğuna ait yerleri, mekanları, zamanları seviyor ve unutamıyor..Sebebi açık, bir çocuğun kalbiyle bakmak zamana mekana, saf ve masumca..Yaşananları da öyle kılmasına sebep işte..

Haksızlık etmek istemem bu coğrafyaya..Belki de tamamen benim kurgum benim şartlanmam.Burda rahat nefes alamıyorum..Rahat hareket edemiyorum..Zamanında bunlar için sebebim olsa da, şu an yok aslında şimdi de tabuları yıkamıyorum galiba..Ya da alışkanlık olmuş, öğrenilmiş çaresizlik belki..Bu tanımlamayı da çok seviyorum..Çok gerçekçi ve çok açıklayıcı..

En zoru da ön yargıyı kırmaktır ya..Her şey benim algımda bunu da biliyorum..Değiştirme gücü de ben de saklı tamam ama belki de değiştirmek istemiyorum..Bilmiyorum ama bana bırakılsa tercih hakkım olsa, belki de ben de gelmek isteyeceğim..

Şimdi sana anlatırken fark ettim de sanırım ben burdaki dayatmayı sevmiyorum..Mecburen gelmeyi, özlem duymadan, istemeden...Ya da geldim tamam, istediğim zaman dönemediğim için sevmiyorum..Zevklerin çatışması işte..

"Böyle gelmiş böyle gider" değil çabalıyorum..Değiştirmeye çalışıyorum, tüm yazı değil bazı periyotları burda geçirelim diyorum..Azimle uğraşıyorum biliyorum bir zaman olacak, her şeyin bir vakti vardır ya günlük, işte ben de onu bekliyorum..

Kabullenip keyif almak en güzeli ama yapabilene aşk olsun..Aynı dertten muzdarip bir arkadaşımın tanımı aslında tam oturuyor.."Açık cezaevi"..Yok nankörlük değil, memnuniyetsizlik, şikayet ruhu ise hiç değil..


Yine saat sabahın beşi..Hatta çeyrek geçiyor..Ses verdim sana günlük, yine gece sabaha kavuşurken..Yine dalga sesi, yine gün ağarmaya çok yakın..Bense daha böyle çok şeyler anlatabilirm sana..Yarın, gecenin sabahla randevusuna bırakıyorum anlatacaklarımı..

Selam olsun güne, güneşe..
        

8 Ağustos 2011 Pazartesi

günce modu

Saat 05:25 ben yine huzurlarınızdayım..Ama bu kez çok uykum var.Cin gibi değilim yani..Bir iki cümle de olsa bir post hazırlayayım dedim..Gün aynı şekilde başladı..Bol uyku, bol dinlenme..Saat dört civarı iki güzel teklif geldi..

Birisini değerlendirdik doğal olarak..Marmara Ereğlisi' ne gittik ablamızın yazlığına..Yol bomboştu, keyifli bir yolculuk oldu yaklaşık on beş dakikalık da olsa..Deniz manzarasına hayran olduğumu bir kere daha anladım..Deniz hayat bence..İçim  açıldı yol boyunca, huzur doldum..Dalganın köpürmesiyle oluşan harika görüntüler eşliğinde vardık..

Yine güzel bir aile saadeti yaşadık..Uzun zamandır görüşülmediği için çok keyif aldık..Yarının iş günü olması dolasıyla 01:00' da kalktık..Şu an herkes uyudu..Ben de uzatmaları oynuyorum..Bu arada hani şurda bahsetmiştim ya benim yaz arkadaşımdan..Kendisinden aldığım izinle şimdi fotoğrafını paylaşacağım sizlerle..

Gözlerim kapanmak üzere, direnmenin manası yok..El ayak çekilmiş zaten..İnsanlar kim bilir kaçıncı uykusunda, ben şimdiden sonra yatacağım..İyi sabahlar  size..Gün gülümsesin, şans gülsün hepimize..

Bu da sözünü ettiğim, örnek insan benim doksan yaşındaki muhteşem arkadaşım..


sevgiler..

7 Ağustos 2011 Pazar

sabaha karşı güncesi 1



Yine benim saatlerim, cin gibiyiz maşallah hepimiz..Kimi şiir okuyor, kimi tweet çılgınlığında, kimi uykuya hazırlanıyor evde..Bense burda görevimi ifa ediyorum..

Farkında mısınız bilmiyorum ama çok sessiz bloglar, dolayısıyla paylaşımlar az..Bari ben yazayım diyorum.Okuyan da az, olsun problem değil.. burda söylediğim gibi günlük tadındayım, anlam yüklü cümleler, felsefik konular yok, eğlencelik dediklerinden yani..

Bu arada eğlenen ben oluyorum tabi..Kimi ne kadar ilgilendirir ki benim gün içinde yaptıklarım?Zaten kayda değer bir şey de yapmadım..Hep aynı şeyler..Aldığım kitaplara da başlayamadım..Kitap okuma modu denen bir hal var ben de..Sizde  de olur mu bilmiyorum..Eğer modumdaysam zincirleme kaza gibi okuyorum..Es kaza moddan çıkarsam da konsantre olamıyorum..

Aslında ben modlara göre yaşıyorum..Bir arkadaşım bir yere davet ettiğinde eğer gezme modumda değilsem, gitmiyorum..Tuhaf bir durum; bunun tatil modu var, uyku modu var, hatta abartırsak uçuş modu bile var..Uçuş modunda olduğumda düşünsenize bir uçaktan öbür uçağa dönüp duruyorum..

Karar verdim bu saatlerde ben saçmalama potansiyeli içerisinde oluyorum..Yazmak zorunda değilsin canım..Git başka bir şeyler yap..Yok ama bağımlılık yaptı illa bir şeyler karalayacağım..

Şimdi baktım da ne kadar yabancı kelime kullanmışım..Türkçemize sahip çıkma durumu var ya, ihlal etmek istemem aslında, fakat o kadar benimsemişim ki sanki başka kelime kullanamam yerlerine..Örneğin mod yerine ne diyebilirim, kitap okuma havası olabilir mi?Tam olmadı sanki, bilmem ne dersiniz?Uyku havasındayım yok yok olmadı..Belki sizden alternatif fikirler gelir..Bu saatte benden bu kadar.Tweet yerine de kullanacak bir şey yok sanırım..Of gece gece böyle derin konulara nerden geldim ben?

Dalga sesi yine odaya doluyor, tatlı bir rüzgarla beraber..Günün aydınlanmasına var daha, o vakte kadar burdayım..Burda derken yazı biter, paylaşırım..Gezinirim biraz daha, altıya kadar bulurum sanırım yapacak bir şeyler..Postalara bakarım..Mail yazdım önce sildim sonra bu ne perhiz ne lahana turşusu olmasın diye..

Umarım yarın da bugün gibi durağan olmaz..Olmaması için plan yapmalıyım sanırım..Nasılsa yazarım bir hareket olursa..Gözlerimi kaşımaya başladım..Ne güzel uyku bana doğru geliyor galiba..İzninizle karşılamalıyım onu..

Mutlu sabahlar, mutlu günler..

Sevgiler..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

kayıp aranıyor..




Evet evet bu bildiğiniz bir kayıp ilanı..Tek farkı okuyucu kitlesi..Gazeteye versem bu ilanı milyonlara ulaşır belki ama kaybımız bu sularda dolaşan biri olduğu için ilanı buraya vermeyi doğru buldum..

Söz konusu kayıp kişi bana okurum olma onurunu tattıran biri..Kendisi düzenli bir şekilde gelir bloğa, okur, sonra düşüncelerini uzun uzun dile getirir, yazılarımı anlamlandırırdı..

Ne olduysa artık, ki galiba ne olduğunu tahmin edebiliyorum, artık uğramıyor..Ya da uğruyorsa da ses vermiyor..Oysa biliriz ki burda her okurun, her yorum yapanın ayrı bir değeri var..Onlardan birini herhangi bir sebeple kaybetmeyi asla istemem..Hele de kendim sebebiyet verdiysem gönlünü almak isterim..

Ama ne yazık ki çağrımı sadece burdan yapabilirim..Dilerim keyfi yerindedir, bloğumu ziyaret ediyordur ve bu ilanı görüp ses verir..Güzel yorumlarıyla eskisi gibi aramızda olur..Türlü sebeplerle artık ses veremiyorsa da giderken bir veda edebilir..

Bu ilan, kayıp okurum ses verene kadar burda kalacaktır..Sonra kendi kendini yok edecektir deyip şirinlik yapayım..


not: çok yakında ortaya çıkacağına dair düşüncelerim var :)

gece yarısı güncesi



Vakit geç oldu, eve şimdi geldim..Görev başındayım yani.. Artık blog alemi sabaha kadar benden sorulur..Tüm paylaşımlar okunur, yorumlar yazılır..Sessizlik olunca da klavyenin tuşlarına pıt pıt dokunulur..Ortaya çıkan da günün hasılatı olur..

Demiştim ya sevdiklerimle beraberim bugün diye, canlarım ailem benim..Güzel bir iftar sonrası, edilen sohbetler ve ardından ailece tabuuu..E tabi ki biz yendik..Bunda oyun bozan abimin hiç katkısı olmadı hem de.Normalde kendisine çok kızarım..Hep çamur yapar oyunlarda ama aynı takımda olunca işin şekli değişiyor..E olacak o kadar dimi ama?

Ramazan boyunca sanırım ben günlük tadında yazacağım anlaşıldı..Her mevsim farklı tellerden çalar ne de olsa, bu bağlamda benim yaptığımı da  normal sayıyorum..

Meleğime kavuştum, yaz kampındaydı..Eve döndü  şükür..O da çok mutlu biz de..Bu arada tabu da çizerek anlat bölümü var ya bana geldiğinde çizdiğim resimler, çöp adamdan bile kötüydü..Sadece tabu için bile olsa sanırım resmimi geliştirmeliyim..

Abimle masa tenisi oynadık, setin elden gittiğini görünce, halini görmelisiniz..Bir insan oyun için bu kadar mı sinirlenir, hırs yapar..Onu izlerken gülmekten iki seti kaybettim..Yenilmek bu kadar mı rahatlatsın beni, mutlu etsin..Kazansam olabilecekleri hayal bile edemiyorum.Üç gün bırakmaz ta ki o yenene kadar..

Herkes kırkın üstünde olmasına rağmen, eğlenceli bir aileyiz.Kendimizi eğlendiriyoruz desem daha doğru olur.Hepimizin aynı zevki alması da enteresan..Genlerde bir şey var demek..Bu arada tabunun rövanşı haftaya, bakalım neler olacak.Site yıkılır mı acaba çığlıklardan, hele de abim yenilen taraftaysa eyvah eyvah..


Hayat paylaşımlarla güzel..Sevgi dediğimiz de paylaşımlarla azalıp çoğalan bir olgu..Ortak paydalar bir araya getiriyor insanları..Ortak zevkler, ortak değerler..Bu gecemizi de güzel kılan  bunlar oldu.

Burdaki dostluklar, arkadaşlıklarda ortak zevklerden beslenmiyor mu?Okumayı sevmek, yazmaktan vazgeçememek, hayatınızın normal şartlarda belki de kesişmeyeceği kişilerle bu sebeplerle tanışmak, onları görmeden, duymadan tanımak, gülümsemek, güldürmek, üzülmek, gözleri dolmak, yüreği burkulmak, paylaşımların eseri değil de ne?

İşte böyle, hava yine soğuk, yine rüzgar ve yine dalga sesi..Bu gece biraz uykum  var..Yazının sonu geldi galiba..Mutlu gün mutlu gece..İyi geceler hepimize..

                    

5 Ağustos 2011 Cuma

günü karşılıyorum


Saat sabahın beşi..

Bir ramazan ritüeli daha, gün aydınlanacak, balkona çıkıp şöylece bir etrafa bakılacak, günün ilk saatlerine bir kere daha her hayran kalınacak..

Dalga sesleri gittikçe şiddetleniyor..Bir yaz gecesi demek imkansız, kapı açık ve soğuk içeriye giriyor..Şal alıyorum üzerime yoksa ısırıyor rüzgar..Uykunun yakınımdan geçmesi ihtimal dahilinde bile değil..Güne böyle de devam edemem ama biliyorum..

Sivrisinekler rahat vermiyor..Nefret ettiğimi söylemiş miydim, vızıltılarından ve kendilerinden.. Sanırım onlar da soğuktan içeri kaçıyorlar..

Evde herkes uyumaya çalışıyor..Yarın hareket var çünkü..Herkesin bir programı var..Geceler gündüz oldu hepimiz için..Nispet değil tabi, sonuçta herkesin bir yaşam şekli var.Bizimkisi de böyle işte..İyice günlüğe bağladım şu an  biliyorum..Ama bu saate ne yapmamı beklersiniz ki başka?

Bu sabah için farklı bir yazı konusunu düşünmüştüm ama gelin görün ki unuttum :)

Bazen  bir anda, okuduğum bir makaleden, izlediğim bir programdan duyduğum bir kelime çok hoşuma gidiyor ve diyorum ki; tamam bunun üzerinden bir şeyler karalarım.Sözde aklıma yazıyorum, sonra bilgisayar başına geçince ne mümkün ki hatırlayayım..

Yine o anlardan birindeyim şimdi..Akşamüstü harika olduğunu düşündüğüm bir kelime değdi kulağıma..Ama gel de hatırla, imkansız..Kulağıma geliyor sesiniz yaşlılık belirtisi diye ama hayır canım ne alakası var, kafamda dolaşan tilkilerle alakalı bir şey..Yoksa kırk bire doğru aldığım yolla hiç mi hiç bağlantısı yok..

Yıllarca gerekli gereksiz her bilgiyi depolayan hafızam beni terk etmiyordur umarım..O kadar bulmaca doldurmuşluğum vardır ki halen devam ediyor..Sayılarla aram iyidir, kelime oyunları, puzzle daha ne yapabilirim ki kendilerini memnun etmek için?

Meleğimi çok özledim, beş gün oldu bugün..Gelse de artık gitmese evin neşesi o, ne kadar agresif bir döneminde de olsa..Küçük ya hep öyle kalacak biliyorum..Ben de evin küçüğüyüm ya ordan tecrübeyle sabittir..

Yarın, yani bugün güzel bir gün olacak..Sevdiklerimle bir arada olacağız..Aslında beş gün önce de birlikteydik ama olsun..Hayat sevdiklerinle güzel..Seni sevenlerle güzel, ailenle, arkadaşlarınla, dostlarınla  güzel..

Eee daha aydınlanmadı bekliyorum..Bu arada saçmalıyor da olabilirim..Uykum gelsin diye de bir yandan dua ediyorum..Şimdi normalde insanlar sıcacık yataklarında mışıl mışıl uyuyorlar bense klavye ile sıkı bir dostluk içindeyim..

Evet yavaş yavaş aydınlanmaya başladı gün..Sabahlamayı yaz gecelerinde çok seviyorum..Güne selam durduktan sonra uyumayı..Arkasından karanlığın vedasına şahit olmayı..Aydınlanınca gün  görevimi tamamlamış hissediyorum kendimi..

Şimdi o an geldi çattı..Aslında resimlemek isterdim ki çektim aslında ama aktaramıyorum bağlantı kablosu yok burda..Neyse bir daha ki sefere, ne de olsa daha yirmi beş gün var sabahlanacak..İyice aydınlandı hava, ışığa gerek kalmadı..

Ben uykuya gidiyorum gelmese de kendisi, güne devam edeceklere aydınlık bir gün olsun..Güneş pırıl pırıl parlasın, gülümsesin size..

4 Ağustos 2011 Perşembe

masal..



Zamanın birinde, dost canlısı, gezmekten, eğlenmekten hoşlanan, arkadaşları için fedakarlık yapma potansiyeline sahip, yardım sever bir genç kız varmışşş..Hayatının farklı evrelerinde karşısına, farklı modelde insanlar çıkarmış.O, hepsine gönlünde bir yer açarmış..

Yaşı henüz müsait değilmiş herkesin iyi olmadığını bilmemeye, belki de yaşı müsait ama aldığı aile terbiyesi uygun değil veya sosyal olgusu yetersizmiş..O yüzden herkesi iyi zannedip, tüm iyi niyetiyle davranırmış..Fakat gel zaman git zaman bakmış kendisi ile ilgili bir şeyler olduğunda o canını dişine taktığı arkadaş, eş, dost dedikleri kıllarını bile kıpırdatmamışlar onun için..Gayet pervazsızca bir de mazeret dahi bildirmeden sıvışmışlar..

İşlerine geldikleri zaman arkadaşlık etmeyi, bu güzel kelimeye yakıştıramayan bu kızcağız pes etmemiş, uğraşmış, mücadele etmiş..Onlara arkadaşlığın ne demek olduğunu, dostluğun yeri gelince kardeşlik kadar sıkı bağlarla insanları birbirine bağladığını ispat etmek için elinden geleni yapmış..

Yorulmuş tabi, bazen sinirlenmiş, bazen ağlamış..Karşılık görmeden emek vermenin zorlukları onu da zaman zaman yıldırmış ama hep devam demiş..Hep ben mi demiş zaman zaman, ben de anlaşılmak istiyorum diyerek dertlendiği günler canı bir hayli sıkılmış..

Günler günleri kovalamış, haftalar ay, aylar yıl olmuş da bu durum hep aynı şekilde devam etmiş..Daha da sinirlenmiş, tamam artık dediği günler olmuş, üzüntüsü onu uzaklaştırmış da bazen herkesten..

Artık kabullenme noktasına geldiğinde, tamamen umudunu kesmiş..İnsanın karakterinin değişemeyeceğini, yedisinde neyse yetmişinde o olacağını, ailesinde, akrabalarında, okulunda, sokakta, arkadaşlarında gördüklerini özümsediğini, sorgulamadan kabul ettiğini düşündüğü anlarda, bir de bakmış ufacık ufacık değişmeler var..

Tam beklediği dozda olmasa da dostluğa inancın temellerinin atılmış olduğunu görmek ona umut vermiş..Zaman içinde keyifli, karşılıklı özlem barındıran, eksikliği hissedilen kalıcı dostluklar doğmuş..

Bizim kızcağız bu duruma çok mutlu olmuş olmasına da, o aşamaya kadar verdiği mücadeleler de hiç aklından çıkmazmış..Emek vererek, mücadele ederek sahip olduğu bu dostlar, aklını kurcalarmış zaman zaman..Eğer bu kadar uğraşmasaydı onlar şimdi neresinde olacaklardı hayatının diye düşünmeden edemezmiş..Kendiliğinden hep yanında olanlara haksızlık edip etmediğini düşünürmüş zaman zaman..


Masal bu ya bu kızcağız artık büyümüş dilindeyse bir şarkı;
tabi ki bu..
                               

bu da benim sözlüğüm


Bütün yaz bıkmadan usanmadan dinlediğim dalga sesi; huzur veren, dinlendiren, bazen ürküten..En güzel bestelere rakip, en güzel güftelere talip..

Mum ışığı; gizemiyle büyüleyen, her şeye farklı bir güzellik ekleyen..

Sessizlik; vazgeçemediğim arınma hali..

Yağmur; toprak kokusuyla gelen ferahlık..

Kar; saflığın, temizliğin göstergesi..

Güneş; içimi ısıtan, günümü ışıtan..

Deniz; uçsuz bucaksız, ürkütücü ve derin mavi..

Gökyüzü; bulutların, kuşların, yıldızların ev sahibi..

Sis; gizemini içinde barındıran..

Kıyıya vuran dalga sesleri, geceye yaren..Serin bir gecede sesiyle üşüten dalga sesleri gündüze nispet yaparcasına kulaklarımda..Huzur bir kaç adım uzaklıkta, yanına gitsen ürperten bir karanlık hakim..En güzeli dinlemek denizin şarkısını, sözlerini kendin eklemek..Güzelleştirmek geceyi, denizdekilere selam söylemek..

Rüzgarın ürpertisiyle titremek, hırka almak üzerine, elinde çay bardağının sıcaklığından hoşnut olmak, gecenin dördünde..Sabahın demek daha doğru belki..Bir ağustos gecesinden beklenmeyecek kadar serin, sonbahar tadında mis gibi bir gece..

Uyku uzaklarda benden, günün ışımasını beklemek, güneşin ısıtmasıyla birlikte; rüzgarın, dalgaların sesiyle kapamak gözlerimi bir güne daha nokta koymak..Ya da yeni güne başlamak..

Geceleri gündüz yapıp, gündüzlerde saklanmak..Sonra kendini bulmak gece de..Aydınlanmak, karanlığa nispet, ışıtmak geceye inat, yaşamak ve yaşatmak anıları, anı, hayalleri..Düşleri çıkarmak sandıklardan içine çekmek, kalbine değdirmek, sevinmek; olma olasılığını düşününce ve daha bir sürü şey..

Uzar gider böyle kelimelerim..Bir dur demek gerek..Ve şarkı kesinlikle bu
                                                    


3 Ağustos 2011 Çarşamba

mutluyummm



İbadet Allah ile kul arasındadır ya o yüzden ben Ramazan ayının bendeki şeklinden, işleyişinden söz edeceğim..Akla ilk gelen verilen iftar davetleri, sevdiklerinle birlikte o maneviyatı paylaşma, sevinci  yüreklerde hissetme ve arkasından  gelen hoş sohbetler..

Ramazandan bir gün önce birlikte olsak bile iftarda, günlerdir görüşmemiş, özlemiş de kavuşmuş kadar mutlu olmak..Küçüğünden büyüğüne inandığın, lezzet aldığın, umutlandığın,sevdiğin, sevildiğin bu aya kavuşmanın coşkusu bu, anlatılmaz yaşanır..

Sadece iftarlar mı, sahurları da bir başka şölen..Evlerde yada sevilen mekanlarda yapılan sahurlar, ardından sabah ezanını bekleme heyecanı ve o heyecanın bir camide başka boyutlara taşınması..

Elbette bu aya değerini veren biz değiliz, ama o değeri taşımak, çocuklara aktarmak, gereken saygı ve hürmeti göstermek bizim görevimiz..Bu ayı güzel kılan manevi anlamlarının dışında bence, sosyal her olguda olduğu gibi, beraberlik duygusu..Her şey birlikte güzel, sevdiklerinle güzel, dostlarınla güzel..Bu özel ayın bir başka güzelliği ise; farklı coğrafyalarda, farklı ırklardan, farklı dillerden insanlarla aynı coşkuyu, sevinci, mutluluğu paylaşabilmek..

Ritüelleri ise bir başka güzel..Kimin belleğinde çocukluğuna ait bir ramazan pidesi kuyruğu, teravih namazı telaşı, ezan sesi bekleme, top patlama hikayeleri yoktur ki?

Benim en sevdiğim yanlarından biri de, öfkeyi, kötü sözü, kötü niyeti yapmaktan alıkoyan yönü..Bazen açlık buna engel olsa da diğer günlerde rahatça kırılan kalplere, bu özel ayda dikkat edilmesi..

Başlarken; sıcaklar, uzun süren açlık nasıl geçecek bu ay derken, farkında olmadan geçen on beş gün ve arkasından hızla gelen bayram..Ve yine belki de tam olarak kıymeti bilinemeden, yeterince değerlendirilemeden geçen bir Ramazan daha..

Dediğim gibi ibadetler kişisel ama bu ayın değeri, maneviyatı, rahmeti toplumsal..Dilerim hepimiz bu bilinç içerisinde başta en yakın çevremizdekiler olmak üzere yardımlaşma duygusu ile davranır, merhametin en bol olduğu bu ayda aynı duyguyla hareket edebiliriz..