28 Şubat 2011 Pazartesi

kendime

           Ruhum;

Uzun zamandır seni dinleyemedim..Her anı birlikte yaşasakta sana pek kulak veremedim..Öncelikleri hep günün getirdiklerine verdim..Ara sıra derinden senin de sesin geliyordu kulağıma ama duymak pek de işime gelmedi..


Günler birbirini kovalarken hayat koşturmacasıyla, geceler hep sesizliğe bürünüp kayboluyordu..Bazı geceler sesin daha bir yüksek geliyordu sessizlikte, ama duymamak içini yorganı üzerime çekiyordum..Daha kolay geliyordu, kısmak sesini..


Senin söylediklerini yapmaksa hep zor geliyordu bana, sanki sen değil de annem konuşuyordu..Hep doğru, hep temkinli, hep mantıklı..İnsan hep doğru olamıyor, olmak da istemiyordu..

Oysa herşeyi seninle yaşamıştık..Bütün fırtınalara karşı seninle durmuş, seninle ağlamış, seninle haykırmış, seninle setler çekmiştik dünyaya..

Hatırlar mısın yaşadığım ilk travmada nasıl da canın yanmıştı? Ne olduğunu anlamam benim yıllarımı almıştı da , kimbilir sen ne kadar ürkmüştün? Seninle hep beraberdik, ama bir o kadar da ayrı..


Senin sevdiklerinle benim sevdiklerim hep aynı olmazdı..Sen hep huzur isterken ben tehlikelere dalardım..Biliyorum sen beni hep engellemek isterdin ama ben maceracıydım..Eğer seni dinlesem belki canım hiç yanmayacaktı.Ama o zaman da öğrenmeyecektim bunları..


Yıllar geçti seninle birlikte ; ne badireler attık, ne çoşkular yaşadık, ne  hüzünler bıraktık geride, ne mutluluklar biriktirdik arşivde..Ame ben hep kendi bildiğimi, kendi dediğimi yaptım..Sana haksızlık ettiğimi farkettim de, kabul etmek istemedim..

Hep böyle değil miydi ki? Yanlış olduğunu bilirdim belki de  yaparken..Ondandı kendime kızmam zaten, kimsenin cezasına gerek yoktu..Ben kesmiştim bile kendi cezamı o hatayı yaparken..

Sana söyleyecek, itiraf edecek çok şey var..Kolay mı yalnız yaşanan onca yıllar..Kabul ettikçe ben olanları, sindirdikçe yaşananları belki de ne mektuplar yazacağım daha sana...Biliyorum sadece küçük bir başlangıç bu..Mektuplar sevgi sözcükleriyle, tekrar kavuşma temennileriyle bitirilir ya ondan işte..

                                                                                                               sahiben..

                          
                             

                             
                                                   
                                                          

ayrılan yollar

Paylaşımların ortak olduğu zamanlarda birileriyle yolumuz kesişmiştir elbet..Onlarla bir süre yola devam etmiş sonra herkes kendi yoluna gitmiştir..Sanki o zamanlarda hep beraber olacakmışsın gibi gelir ama öyle değildir..Ortak konu neyse, o bitince yavaş yavaş  kopmalar başlar..


Öyle ama, hayatımıza bir dönem giren herkesin hayatımızda kalması aslında imkansız gibidir..Ne ruhun ne beynin taşıması olası değil o kadar kişinin yükünü..Aslında geriye kalanlar gerçek yol arkadaşlarımızdır..Vazgeçemediklerimizdir onlar, olmazsa olmazlarımızdır..

Aslında zaman belirler onların kimler olacağını..Belki hepsine aynı şansı verirsin ama kişiler kendi seçer nerde olacağını..Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda kimlerin yarı yolda indiğini belki de hatırlamayız bile..İndirmek istediklerimiz olmuştur inmeyen, yada inmesin diye beklediklerimiz alelacele inmiştir..

Daha kimler misafir olacak hayatlarımıza, sadece bir kahve içip gidecek olanlar, ya da yerleşip kalacaklar..Sayılarını, cinsiyetlerini, adlarını bilemeyiz..Ya molalarda, ya hareket halindeyken tanıyacağız onları..Ama hepsi birer iz bırakacak bizde; kimi derinde, kimi yüzeyde..

İnsanız hepimiz etten, kemikteniz, duygularımız benzer, duruşlarımız benzer, isteklerimiz benzer..Ama hayatlarımız çok farklı..İşte o yol arkadaşlarından, bambaşka hayatlardan, ayrılan yollardan elimizde kalansa sadece yaşanan..

                                             

27 Şubat 2011 Pazar

soğuk bir cumartesi..

Dünün aksine bugün öyle harika başlamadı günüm..Evet hava buz gibiydi, benim mevsimimdi, uykumu da almıştım..Sıcacık evimde, çayım elimde , gazetem önümde, keyfimin yerinde olması gerekti aslında..Ama değildi yani keyifsiz de değildim, ne öyle ne böyle iştee..

Kahvaltı faslı, hızla bir toparlama, mailler, blog ziyaretleri, okunacaklar derken, meleğimi spora götürdüm..Onun antrenmanını izledim..Devamsızlığından dolayı hocası biraz  sitem etti..Sanırım biraz  onun etkisiyle biraz da sorumluluk konusundaki hassasiyetim yüzünden içim sıkıldı..


Sonra yaşam Pınar'ıma uğradım, tam onunla ve masal kentimizin Dicle'siyle keyifli bir akşama merhaba derken; ablam, abim ve iki yeğenimin geldiğini duyarak eve indim..Uzun sohbetler ve biraz tv izledikten sonra onları uğurladım..

Şu an iyiyim, anladım ki eğer canınız bir konuda sıkıldıysa hemen ortam  değiştirin..Canınızı sıkan konunun kahramanlarından biraz uzak kalın ve aklınızdan çıkarın..Bana iyi geldi tecrübeyle sabittir..Hiç planladığım gibi bir gün geçirmedim ama akşamı ve gecesi güzel oldu..

Demek ki çok şartlamamak gerek bazen planların tersine dönmesi bile hoşunuza gidebilir..Bugün benim öyle oldu, iyiki de oldu..Bakalım yarın nasıl geçecek haftasonuna vedamız nasıl olacak? Biliyorum ki hava buz gibi olacak yine...

Herşeye rağmen,

Soğuk bir havada sıcacık bir pazar umuduyla..

                                           

25 Şubat 2011 Cuma

sera etkisi..

Yine harika bir kış günü istanbul'un..Kasvetli ve karanlık..Bir de akşam saatleri ile gelen pus var, düşünün artık oluşan güzelliği..Ne yapabilirim seviyorum kasvetli havaları...Daha enerjik daha bir mutlu oluyorum, herkesin aksine...

Biliyorum; okurken bir çoğunuzun şöyle pırıl pırıl bir güneş açsa, her yer aydınlansa, kuşlar cıvıldasa, kalpler hoplasa diyesiniz var ama elimde değil, ben bu havalarda da mutluyum, içim bir hoş..Bunda belki öğlene kadar uyumanın, beden ve ruhumun dinlenmesinin de etkisi var..Hoş olmasa da ben de sera etkisi yapıyor bu hava :)Az sonra sevdiğim bir dosta gidecek olmanın coşkusunu da yabana atamam elbette..


Aslında ben Londra'  da mı yaşamalıyım diye düşünmedim değil..Orda hava hep bu modda ne de olsa..Ama yok yok , ne kadar sevsem de kasvetli havayı biliyorum ki baharın tadı bambaşka..Cik cik öten kuşlar , çiçeklenen ağaçlar, rengarenk güller ve tabi her yeri örten  polenler..

Çok severim ben de mis gibi gül kokularının her yeri sardığı, yeşilliklerle bezenmiş parkurlarda ya da deniz kenarında, bol bol oksijeni içime çekerek yürümeyi..Alırım ben de  baharın verdiği haberi..Yazın geleceğini, tekrar kasvetli günler için  daha dört beş ay beklemem gerektiğini..

Sayılı günleri kaldı benim mevsimimin, kayıp bir kez daha gidiyor elimden..Ama çooook kışlar geçti ömürden, varsa yaşayacak gün; yine geçer bahar, yaz kavuşuruz biz..Şimdi tadını çıkarmalı İstanbul'un, karanlık, kirli, yorgun havasını içime çekip, ıslak yerlere basarak , yağmur kokusuyla ve hafifçe ıslanarak keyif yapmalı..

Unuttuğum bir şey var tabi, cuma akşamı ve yağmur trafiği bir de ona yakalanmazsam, olmaz benden mutlusu..Herkese güzel hafta sonları..

                                                   

24 Şubat 2011 Perşembe

sessizliğin sesi..

Ne güzeldir sessizliği dinlemek..En güzel ses hangisidir diye sorulsa, verilecek cevap çok..Bebek için annesinin sesi, müzisyen için enstrümanının sesi, seven biri için sevgilisinin sesi, .....

Bense, sessizliğin sesine aşığım..Öyle bir huzur verir ki, günün yorgunluğunu alır, kimi zamansa yoğun bir güne hazırlık seansı gibi gelir bana..Saatin tik tak sesinin, kendi kalp atışlarınla birleşmesini işitmek..Her türlü arınmak gibi gelir bana..

Korna sesleri, çalışan motorlu aletlerin sesleri, yüzlerce arabanın  egzoz sesleri, koşuşturan insanların ayak sesleri, çalan radyodan gelen müzik sesleri, açık kalan televizyondan gelen haber sesleri...


Kendi iç sesimin bile bazen beni yorduğunu düşündüğümde, dayanılmaz gelir geriye kalan sesler..İşte o anlarda tadına doyulmaz sessizliğin...En sevdiğim tenorun sesi bile tırmalar kulağımı..Duymak istediğim tek şey olur, o zaman sessizlik..


Ayakların yürümekten, ellerin kimi zaman taşımaktan, kimi zaman yazmaktan, dilin söylemekten, kalbin sevmekten yorulduğu gibi kulaklar da istediği, istemediği her şeyi dinlemekten yorulur..Duymama hakkını kullanır bazen duysa da..


İşte öyle anlarda ne güzel gelir sessizliğin sesi..Sesi yetmez hatta çığlığı bile istenir..Öylesine ruhu dinlendirir ki, terapi gibi gelir..

Bazen de sadece yüreğimin sesini dinlemek isterim.. Ne fısıldıyor bana diye duymak isterim..Öyle anlarda fark ederim, diğer seslerin  yüreğimle arama girdiğini..Duyamadıklarımın benden neleri eksilttiğini anlarım.."Yok bir daha olmaz yapmam" derim her seferinde, "önceliği kalbimin sesine  vermeliyim" derim..Derim de belki de ilk gürültü arasında kaynar gider sesi kalbimin..


Sessizliğin sesinde dinledim yine  kendimi bu sabah, derin derin nefes aldım..Sessizliği dinledim uzun uzun, üzerine basılmamış bir kar kadar temiz, hiç koklanmamış bir çiçek kadar taze, maratona hazır bir atlet kadar güçlü hissettim günü..

Ve şükrettim tüm bu sesleri işitebildiğime ...


En önemlisi kendi sesimi,


Yüreğimin sesini işitebilmeme...




22 Şubat 2011 Salı

nedensiz..


Her şeyin altında neden aramak doğru olmaz bence..Hiç bir amacı olmayan, kendi halinde çok bakışım vardır benim..Ya da kendimedir tavrım, duruşum, halim..

Bazen okun hedefini bulduğu gibi on ikiden vurur sözlerim..Bazense deli bakışlarımın anlatmak istediğini anlatamaz yığınlarca kelime..Yaklaşamaz yanıma kimse, hiçbir şey demesem de duruşumu gözlerse..



Bazen bir kelime  sevdirir, bazense ölümüne nefret ettirir...Ne kadar önemlidir kelimeler..Yanlış seçilirlerse eğer  ipe bile götürebilirler...
 
Şimdi düşünüyorum da ben yazmayı çoktan seçmişim aslında.. Anlaşılmadığımı düşündüğüm zamanlarda, yazdım defalarca..

Ne kadar uğraşsam da derdimi anlatamadığımda, kelimeleri içeriği gibi hiddetli dile getirmekten korktuğum anlarda, beni ne kadar kırdıklarını anlamadıkları zamanlarda aldım kalemi elime..

Kelimeler benim yol arkadaşım, evet ama sadece konuşurken değil, bazen kalemle kağıda yazarken, bazen de hayalimdekiler..İyi ki var kelimeler, nasıl anlatırdık ki kendimizi, zaman zaman onlar bile kifayetsiz kalıyorken.


Tamam biliyorum bazense en derin sessizlikler daha etkilidirler kelimelerden.. Daha vurucu olabilirler, düşünülerek söylenmiş cümlelerden..Bazen sessizliğin sesi, çaldığı melodisi kulağa daha hoş gelir bestelenmiş sözlerden..

Zor zamanlarda kurtarıcı olan kelimeler,
 

Kimi zaman yapayalnız bırakıverirler..

                      

20 Şubat 2011 Pazar

karmaşa..

Hava buz gibi bugün istanbul' da..Soğuğu anlamak için balkona çıkmam yetti, dışarı çıkan kızımın ardından bakıp, onu en güvenilir merciye teslim etme seansım sırasında..(dua)  İliklerime işledi denir ya, o sözü bizzat yaşamış biriyim ev haliyle balkona çıkınca..Dünden kalma mı bilmem ama ruh halim de en az hava kadar soğuktu bugün..Birkaç girişimim de yeterli olmadı evdeki havamı düzeltmeye..


Kızmaya, sinirlenmeye, üzülmeye açık bir günümdü sanırım..Okuduğum yazılarda, düşüncelerimde gözyaşlarım bana pek bir eşlik etti bugün..Olsun "ağlamak iyidir temizler insanın içini" diye beni aydınlatan arkadaşımın da sözünü dikkate alarak akıttım yaşları, istemeyerek de olsa..


Kardeş ya ağlamak ve gülmek, sanki o yaşlara inat pek bir güldüm akşam saatlerinde..Hüznümü dağıtmaya gelen kızım ve arkadaşıyla..Beni güldürmek için geldiler diye düşündüm arkalarından bakarken..İyi ki geldiler..İyi geldiler bana..İçimi döktüm biraz onlara, onlarda sırlarını verdiler bana..Tamam biraz söylendim, kızdım, kabul ediyorum ama insanın zaman zaman ihtiyacı oluyor böyle anlara..


Şimdi elimde moral olsun diye getirdikleri gelin gibi, bembeyaz çiçeğime bakarken gülümsüyorum..Ağlamak mı iyi geldi, kızlar mı, çiçek mi bilmem ama..İyiyim şimdi, daha bir rahat, daha bir huzurlu..Çiçeğim gibi bembeyaz bakıyorum dünyaya..


Yeni bir haftaya temizlenmiş, dingin  bir ruhla merhaba demeye hazırım şimdi..

Bu satırları okuyan herkese diliyorum gülümseyen, güzel  bir hafta..
                              

19 Şubat 2011 Cumartesi

köşeye sıkışmak..

Boğulmak; sanki bir daha nefes alamayacakmış gibi hissetmek, haykırmak; avazının çıktığı kadar , ama  hiç ses çıkaramamak, yutkunmak; sanki tüm söylenenleri , yaşananları hazmetmeye çalışır  gibi..Göz yummak aslında kabul etmek istemediği şeylere..Mecbur olmak, belki de mecbur hissetmek..Eli kolu bağlı olmak..Konuşursa, çok sevdiklerinin üzüleceğini bilerek susmak, sabretmek..Köşeye sıkışmak, hangi tarafa gitse çıkış yol bulamamak..


Tam da böyle bir şey yaşadığı..Sıkışıp kalmış duyguları ile mantığı arasında, seçim yapamaz hale gelmiş..Dayanma gücü azalmış, daha ne kadar gideceğini  bilemiyor..İnciniyor , güceniyor , içine ağlıyor.. Öfkeleniyor ama kadere değil, akılsızlığına, çaresizliğine, kendine..

Çıkmaz bir sokak gibi çıkmıyor, belki duvarların üstünden atlayarak çıkabilir ama o da cesaret istiyor..Evet bir korkak o..Olabileceklerden korkuyor..Kendi adına değil, sevdikleri adına korkuyor..O başedebilir , öyle bir gücü var, kıyamadıkları ya onlar , onlar dayanamaz , kaldıramaz..

İşte bu sebepten susmaya, boğulmaya, çıkmayan sokaklarda sıkışmaya, içine içine ağlamaya, kendisine kızmaya , sessiz çığlıklar atmaya devam edecek..Ta ki patlayana, artık katlanamadığı an gelip çatana, kendini kandırma sürecinin bitişine, sabır taşının çatlayıp, önüne geleni deviren seller gibi çağlamasına kadar..


Farkında olmak, öngörmek yetmiyor.Olmuyorsa olmuyor işte..


Olmasını beklemek  hata belki de..

Kabullenmek mi yoksa daha doğrusu?

Onu da bilmiyor, bilmek istemiyor.

Yine atıyor derinliklere saklıyor, örtüyor üstünü.

Bir daha ki yutkunmaya, boğulmaya saklıyor her şeyi..

Biliyor ama çok iyi biliyor , sonunda herşeye bir dur diyeceğini ,

Sadece bekliyor, uygun zamanın gelmesini..

Bir daha ki yutkunmaya, boğulmaya saklıyor kendini...

                             

18 Şubat 2011 Cuma

Davet

Beklemezsen , ÜZÜLMEZSİN..

Hak ettiği kadar değer verirsen, İNCİNMEZSİN..

Kimseye gereğinden fazla anlam yüklemezsen, RAHAT EDERSİN..

Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, üzüntüler..

Neden beni buldular, niye rahat bırakmıyorlar beni, diye söylenme..

Sen çağırdın onları, davet ettin..

Hak etmediği kadar değer verdin insanlara,

Gereğinden fazla anlam yükledin sevdiğin adama,

Emek verdin diye , beklentiye girdin arkadaşlar arasında ,

Belki de en yakın dostlarında..

Anlamı kendine yükle, kendinde ara , yaşamını adlandır,

Varoluşunu taçlandır..

Değer mi ; sensin en değerli, seni sevenlere hediye...

Hayal kırıklığı uzak olur senden , beklentiye girmezsen..

Varsa çok istediğin; adres belli , seni sana veren..

O zaman davet etme hüznü, kederi hayatına...

Gelsin gönlünce huzur ve sevgi,

Uzak olsun senden  seni  HAKETMEYEN...
                       ........

17 Şubat 2011 Perşembe

hayatı yaşanır kılmak..

Kolay değil  nefes aldımız dünyada yaşamak..Yaşamak nefes alıp  vermekten ibaretse, o zaten bize verilmiş bir hediye..Yok değilse, nefes almaktan öteyse, işte o zaman yaşamak zor..Hayatı yaşanır kılmak zor..

Kimilerine gümüş tepsilerde sunulmuş yaşam, kimilerine ise sunulmuş hiç bir şey yok..Kimse halinden memnun değil..Mücadele ederek elde ettikleri bile değersizken, bir de çaba sarfetmeden sahip olduklarını düşünün..İnsan emek vermezse, bilmez değerini;  hayalini kurmazsa, ona ulaşmak için planlar yapmazsa, anlamaz ki  önemini, aklı hep elde etmediklerinde kalır..Elindeki mutluluk vermez ona..
 

Şimdilerin büyük sorunu bu mutlu olamama..İnsani değerler bile anlık tüketilirken, hangi madde , hangi materyal ruhu tatmin edebilir ki..Aslında ruhun tatmini şükür..Sahip olunanların farkında olmak ve şükrünü bilmek..Çok klasik bir söylem ama sahip olduğumuz; bir makine hassasiyetiyle çalışan organlarımız, başlı başına bir lütuf...Ondan sonrası size kalmış..İster hayal kurarsın önce, sonra çalışır elde edersin, ister akışına bırakıp seyredersin..


Hangi koşulda olursa olsun, yaşanır kılmak için hayatı uğraşmalı insan..Olabilitesi olan şeyler için mücadele etmeli, olmayacak duaya amin demek zaten baştan yanlış..İnsan istediği şeyin önce rüyasını görmeli ki sonra gerçek olsun.. Kimseye oturduğu yerden kısmetler yağmıyor..(istisnalar kaideyi bozmaz tabi :)

Herkesin yapabileceği olduğu bir şey olduğu kanaatindeyim bu konuda..Küçüğünden büyüğüne herkes yaşam kalitesi adına bir tuğla daha  koyabilir ..Önemli olan bu güce sahip olduğunun farkında olmak..Neleri değiştirebileceğini bilmek..


İstemek çok istemek..İstemek göz ardı edilemeyecek bir gerçek..İstersem olur yapabilirim..Neyi , ne kadar ve neden istediğimi bilir ve kendimi buna inandırırsam yapabilirim..Elimde bana verilmiş bir irade, olanları yapacak bir güç var, geriye kalan sadece uygulama..

Değer buna.. Bizim bilmediğimiz, ama  belli olan bir yaşam süremiz var..Bu süreyi yaşanır kılmaktan öte, keyifle yaşanır kılmak için verilecek çabaya değer..Bu yolda yürümeye, yorulmaya değer..


Farkındalıkların zirve yaptığı, yaşanılası hayatlara..

                        

15 Şubat 2011 Salı

kolay mı ağlamadan kabullenmek?

Kolay mı kabullenmek ağlamadan her şeyi?
Kolay mı  güçlü olmak en zor anında?

Dün bu parça kulağıma çalındığında melodisiyle birlikte, ta içime işledi...
Düşündüm de hiç kolay olmadı zaman içinde gerçekten ağlamadan kabullenmek yaşananları..Bazen çok basit sözler, davranışlar ya da olaylar o gün dünyanın en büyük derdi gibi gelmiştir ve ne çok gözyaşı dökülmüştür o anlara, o kişilere..

Ölüm mü düşünülmemiş  ya da her şeyi bırakıp gitmek mi planlanmamıştır?..Çaresizlik sarmışken dört bir yanını kim güçlü olabilmiştir ki? Hangi teselli avutabilmiştir o zor anları? Ses kısılıncaya kadar ağlanmış, gözler kan çanağına dönmüş, hayatın  sonu gelmiş gibi karalar bağlanmış, belki isyanlar edilmiş, yerini bulmayan beddualar, kabul olunması için yalvarılan dualar..

Böyleyken hep eşlik etmiş bize göz pınarlarımızdan akan damlalar...Kalp buruldu mu sevdiğine , gücendi mi  söylenen söze, maruz kaldı mı haksızlığa, taaaaaa derinlerden başlar akmaya yaşlar..Arkası kesilmez bir türlü, durdurmak istersiniz ama ne çare, başlamıştır kurumamacasına düştükleri yeri ıslatmaya.


En zor anında güçsüz olmak ister insan..Bırakmak kendini çaresizliğin kollarına, bilmek istemez hiçbir şeyi, kaybolmak ister uçsuz bucaksız düşüncelerde..Unutmak ister yaşadığını, yaşatanları..Hiç geçmeyecek sanar o anları..

En yakın arkadaşın, bazen ablanın , annenin omuzunda sabahlanır..Durulup durulup ağlanır.."Ağlama değmez" denir, "kim için " denir, "sana yazık" denir ," hak etmedi o"  denir.."Ağlama denir "hep, "ağlama geçeeer " diye teselli edilir..

Oysa ağlamadan geçmez onlar,
Ağlamadan kabullenilmez yaşananlar,
Kolay değil en zor anında güçlü olmak,
Her şeyi unutup umursuzca yaşamak...

AĞLAMAK SANKİ KOLAYLAŞTIRIR KABULLENMEYİ,

SESSİZCE HAYKIRIŞLAR, İÇ ÇEKİŞLER  DİNDİRİR ÖFKEYİ

AĞLAMAK HAFİFLETİR RUHUNDAKİ YÜKLERİ..


Gözyaşın hiç bitmesin,
Biterse çünkü; küskün demek yüreğin,
Akmayan gözyaşın değil artık,
Hissetmeyen kalbin..

                                    

13 Şubat 2011 Pazar

hesaplaşma..

Geçmişle kavga etmediği gün yoktu nerdeyse..Bugün olan her şeyi geçmişe bağlıyordu. O zamanın oyuncularına..Neler yapmışlardı ona, neler çalmışlardı ondan? O ana ait neleri mahvetmiş, yarınlara ait nelerden vazgeçirmişlerdi? Günü yaşamıyordu, en ufak bir sorunda hemen geri dönüyor, bir bağlantı kuruyordu geçmişle..


Oysa kaçıştı yaptığı, bugün başkaydı, dün başka, yarın da başka olacaktı..Etkileşimler göz ardı edilemezdi ama her günü bağımsız ele almalıydı..Geçmişten dersler çıkarmak, olmazsa olmazdı..Geçmişte yaşamaksa yapılabilecek çok büyük bir hata..


Karşısına çıkan insanlar mı bencildi? Matematiksel beyinlere sahip olanlar mı hep karşısına çıkmıştı? Ya da duyguları mı alınmıştı onların? Onlar için yürek, kalp, hassasiyet gibi kelimeler, olgular yok muydu?

İşte sorun buydu galiba..O hep yüreğiyle, vicdanıyla hareket etmişti..Duygular onun için önemliydi..Sadece kendini düşünemezdi..Onunla yaşamın on dakikasını bile paylaşıyorsa biri ; değerliydi, duyguları önemliydi..Ona göre davranır, incitmezdi..İnsandı karşısındaki ettendi , kemiktendi..Öyle düşünmeden konuşmazdı, yaralamazdı kimseyi..


Yaralanmaya çok müsaitti ama..Anlaşılmak isterdi anladığı kadar, dinlenmek isterdi,  kendi dinlediği gibi..Karşısına hep mi ben merkezli insanlar çıkar? Hep mi dünyayı kendi çevresinde dönüyor sanan insanlar?

İşte bundandı belki hayata kızgınlığı, küskünlüğü..


Yok yok bu olamaz sebep..Sebebi geçmişte aramak, başka insanlarda bulmak suçu yakışmazdı  ona..Sebep kendisiydi..Herkesi sevdiği kadar sevmemişti kendini..Onları dinlediği kadar kulak vermemişti kendi sesine..Arkadaşlarının, belki ailesinin isteklerini koyduğu gibi, ilk sıraya koymamıştı isteklerini..Kendini ikinci plana atan yine kendisiydi..

Evet bencil olan kendisiydi..Kendi kendine ihanetti bu sanki..Kendi ruhuna bencil davranmıştı, kendi duygularını hiçe saymıştı, kendine hak ettiği değeri vermemişti..Ama bunlar onun için birer öğretiydi..


Bu saçma sapan öğretiler kim bilir daha kaç hayatı anlamsız kıldılar? Zincirleme kaza gibi insan ilişkileri..Biri durursa diğerleri de ona çarparak duruyor..Çarpmanın etkisi büyük; ölüler, yaralılar..Ölüler elbette çok büyük kayıp, yerleri dolmaz...Yaralılarsa tedavi olmadan devam ederlerse asıl tehlike o zaman ...


Bitmeyen kazalar, sayılamayan kazazedeler..
 
Sevilmek, saygı görmek, takdir edilmek güzel payeler hayatta..

Daha güzeliyse  SEVMEK ..

Sevmeyi bilmek için, sevebilmek için ..

Aslolan  kendini SEVMEK..

12 Şubat 2011 Cumartesi

çile zevke dönüşüyor..

 
İstanbul 'da yaşamak bir sanattır..Her zaman için bir gerekçesi vardır trafik keşmekeşinin..Az miktarda yağan yağmur, sabah saatlerindeki sis, kaza, yol çalışması, kaza seyrine dalma ve daha bir sürü sebep sizi bir sanatçı yapabilir..

"O kadar kolay mı" demeyin lütfen..Çünkü o karmaşada bir yerden bir yere ulaşmak cidden sanat..İşte her şeyden habersiz bugün çıktık kızlarla yola..Keyifli güzel bir kış günü, baharı andıran, insanı çoşturan.. Hala ziyaretine gidiliyor..Güzel güzel giderken bir anda trafik duruyor..Ama o nasıl bir duruş, daha kıpırdama yok..Her türlü entirkaya başvuruluyor, tüm ara sokaklar giriliyor, çıkmazlara, çıkarlara yok yok yok...Tüm yollar çıkmaz, tüm yollar kilit..Neymiş yol çalışması varmışşş..

Sinirler geriliyor, çıldırma boyutuna geliniyor..Tırlar, kamyonlar daracık sokaklarda boy gösteriyor..Ve dayanılamayıp, gülme krizine giriliyor, ne var ne yok herşeye komiik tarafından bakılıyor, yoldaki her durum birer stand up malzemesi kabul ediliyor..Tam umutlar kesildi, arabayı parkedip yüyerek gidelim diye düşünürken, kıpırdanmalar başlıyor ve sonunda anayola çıkılıyor..

Onbeş dakikalık yolu, bir buçuk saatte gitmenin  verdiği zafer duygusu ile eve giriliyor..Araya giren zaman özlemi artırdığından olsa gerek, sekiz saat çabucak geçiyor..Tadına doyulmayacak sohbetler, yarınlara umut veren kahkahalar günü ve geceyi süslüyor..Özenle hazırlanan masada, aynı özenle hazırlanan yemekler afiyetle yeniyor..En kısa zamanda tekrarlanmak üzere ayrılınıyor..

Çile zevke dönüşüyor..

Güzel bir gün daha geceye karışıp bitiyor..

                                               

11 Şubat 2011 Cuma

Aşk Tesadüfleri Sever..

Çok kişi izledi, çok kişi yorum yaptı bu film için..Bir çok yaştan izleyicinin fikrini öğrenme şansım oldu..Giderken iyi bir şeyler izleyeceğimi düşünüyordum , ama aklımın bir köşesinde de hüsran olma düşüncesi vardı..Derken film başladı , ara , sonra ikinci bölüm..Bayıldımmm..Çok beğendim..

Elbette sinema eleştirmenleri gibi eleştiremem..Herkes kendi yüreğiyle izler filmi, senaristin yazdığı, yönetmenin çektiği bir kenarda kalır.Artık seyredenindir film..Bir de o anlatır, onun yüreğinden neler koparttıysa, ya da neler kattıysa, alıp bişeyler götürdüyse, kanattıysa, ağlattıysa, güldürdüyse...

Gerçekçi ya da değil , taklit veya alıntı, kurgu veya yaşanmış, ben ne hissettiğime bakarım...Belçim Bilgin çok şirin ve doğaldı, Mehmet Günsür sempatik ve bir o kadar da duygusaldı. Çok ağlayanlar vardı, çıktığımızda kan çanağı olmuştu gözler..Gözlerim doldu benim de, tutmasam ben de ağlardım...Tamam gerçekte olmayacak kadar tesadüflerle doluydu..Ama zaten gerçek olduğunu kimse söylemedi ki....

Özetle ben tavsiye ediyorum..İzlenmeye değer tesadüfler..İpucu vermek istemiyorum, izlemeyenler olabileceği için..Bence gecikmeyin en geç bu hafta sonu izleyin..

İYİ SEYİRLER..
not: müzikler de nefisti..

9 Şubat 2011 Çarşamba

sıkıntılı anlar..

Karanlık bir gece, yorucu bir gün, gittikçe artan bir baş ağrısı..Son derece hareketli saatler, geceyle birlikte yerini sessizliğe bırakmıştı..Göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı..Şakaklarındaki zonklama, başının tamamını sarıyordu..Uyursa geçebileceğini düşündü..Ama içtiği kahveler işgüzarlık yapıyor, her an kapanabilecek gibi olan gözlere, beyni " UYUMAMA" sinyali yolluyor, engel oluyordu..

Oysa arkadaşlarıyla güzel bir gün geçirmeyi planlamıştı..Uzun zamandır görmediği arkadaşlarını görmek iyi de gelmişti..Sabahın erken saatlerinde başlayan hareket, akşam akşam yollara dökülerek gidilen sinemayla son bulmuştu.Bir de film düşündüğü gibi eğlenceli olsaydı..Tam aksi bir etki yarattı, film boyunca sıkıntıdan çatladı, kendini sıktı, boşa zaman geçirdiğini düşündü..O an evinde ayaklarını uzatmış, dinlenip akşam ritüellerini gerçekleştiriyor olabilirdi..

Çocukluk arkadaşlarıydı gelenler..Çocukluğa dair muzurluklara, genç kızlığa ait duygusallıklara dönüldü, kimi kahkahayla, kimi buruksayarak konuşuldu birer birer..Şu an gelinen durumlar, hızına yetişilemeyen yıllar...Ahh yıllar neler alıp götürmüştü, bir o kadar da getirdikleriyle beraber..

Günün muhasebesini yaparken, bir gerçeği fark etti..Günün çok erken başlaması, aşırı hareketli olması, bir güne sığdırılan bir kaç program değildi, başını taşımayacak halde olmasının sebebi...Geçmişe yapılan yolculuktu belki..Eee kolay değildi tabi yirmi yıl öncesine gidip gelmek..
Gelmek istememek..

Hakverdi kendisine yastığına gömülüp, gözlerini kapattığında..
Bırakıp gelmek istemediği, bir daha dönemeyeceğiydi..

                  

7 Şubat 2011 Pazartesi

ÇOK ÖNEMLİ İNSAN..

 Very İmportant Person;  futbol maçlarında , uçaklarda, galalarda,  özel gecelerde , özel yerler ayrılan çok önemli insanlar..Belleğimizdeki yeri ; "çok önemli insan" olarak değildir, o kadar yerleşmiştir ki  "VİP",  türkçe anlamını bilmeyen çoktur..
 Bir çoğunun hayatında da vardır işte böyle insanlar..Olmazsa olmazlardır, "tek geçerim" diye halk arasında payelendirilirler..VİP olması için öyle aileden , akrabadan, en yakın arkadaşlardan olması şart değildir..Bazen konumsal olarak en uzak görünenler bile olabilirler..Onları öyle kılan , koşulsuz , kayıtsız şartsız yanınızda olmalarıdır..Öyle sizin iyi olmanıza gerek yok, onun için her türlü fedakarlığı da yapmak zorunda değilsinizdir, hasta olduğunda ya da başı sıkıştığında da ilk koşan siz değilsinizdir..Yani her durumda size sizden yakındır, sizi sizden daha çok düşünür..Öylelerine de biz aramızda "WİP" diyoruz..O kadar önemli ki çift V' li...
  Genç bir arkadaşım var ; bu  konuyu konuştuğumuzda onayladı O da... Yakın akrabadan var iki tane dedi, ama öyle biri var ki kan bağı olmamasına rağmen WİP..Nedir dedim peki onu öyle yapan? Aldığım cevap kısa ve netti.."HER ZAMAN VAR.."Söz konusu var oluşluk, elbette ki  sadece  fiili değildi..
  Bunları yazmamın bir sebebi var...Sizin için de varsa öyle insanlar , bir beyin fırtınası yapıp, o kişiyi bulursanız belki sizin de, benim de bilemeyeceğimiz bir yararı olur..Kimbilir belki haketmeyenlere verilen değer , belki de hakedenlerden eksik bırakılanlar farkedilir..
  Önemli olan öyle localarda maddi değerlerle değil, kişilikteki özelliklerle; insan sevgisiyle, merhametle, öngörüyle, hoşgörüyle, empatiyle "çok önemli insan" olmak...


Tüm insani değerlerle çok özel bir yaşam dileğiyle..
                                                                                            ( bu konuya istek üzerine değindim)

kış güneşi..

Güneş bulutların arasından sıyrılmış, öncelikle kendine güzelce bir yer edinmiş, oh be diyerek gerine gerine yayılmış ve başlamış dünyayı aydınlatmaya ve ısıtmaya..İşte o aydınlanan ve ısınan coğrafyadayım ben şu an..Sadece günü aydınlatmıyor, bitkilere, hayvanlara, insanlara enerji veriyor..Yeşiller daha bir yeşil görünüyor, karıncalar daha bir hareketli...İnsanlar mı? Onlar da pazartesi sendromu demeden ,
yüzlerde bir tebessüm koşuşturuyorlar..

Biliyorum bazıları hemen şöyle düşünecek ? "Nerden biliyorsun? O senin düşüncen kimsenin tebessüm ettiği yok güneşe ve hayata"..Ama hayır evden alelacele çıkarken apartman önünde rastladıklarım, trafikte karşılaştıklarım hepsi çok canlı ve pozitif göründü gözüme..Tamam tamam kabul ettim bu benim aydınlanmam , benim ısınmam benim  güne bakışım...Elimde değil böyle coşkulu hissedince güneşi ve günü, herkesi o gruba dahil ediyorum..

Olsun, öyle hissetmeyenler varsa bile , yayılan bu enerji onlara dönsün..Atsınlar derdi kederi bir tarafa , bu sıcacık ve harika kış güneşine dönsünler yüzlerini, gülsünler..
Gülsünler ki hayat da onlara gülsün..

Bumerang gibi..

6 Şubat 2011 Pazar

suç kimde?

Suçlular cezalarını bulur mu? Bulsalar sanırım tekrar suç işlemezlerdi..Ne çok faili belli var, cezasız ortalıkta dolaşıyor..Yeni kurbanlar arıyor..Suç aletleri silah ama mermi atmıyor..Mermiden daha derin yaralar açan sözler ve eylemlerle vuruyorlar hedeftekileri..Ortalık kan revan  içinde değil; kırgın bir yürek, ıslanmış gözler geride kalan..
"Amaaaan sen de o bir şey değil, can sağlığı olsun" derler hemen... "Geçer, zaman herşeyin ilacıdır...Ölüm olmasın yeter ki" diye teselli ederler.. Ölüm yitikliktir, ölü duymaz ki yüreğindeki acıyı, delip geçen sözü..Kalanı paramparça eder pervazsızca, umursuzca söylenen sözler..Bilir mi ki onlar; daha kaç kere ağlayacak o gözler , kaç kere daha vurulacak yürekler?..Ölüm bir keredir, ama öldürmeyen kurşunlar bir ömür devam eder..
Yok yok suçlular cezasını bulsa, daha suç işlemezler..Kimsenin hayatına kastetmezler.On sekizinde alınan silahtan bahsediyorlar..Evet tabi ki tehlike , tabi ki yanlış..Ama daha büyük silahı gözardı ediyor sosyologlar, psikologlar, eğitmenler, ebeveynler..Söz silahı, savaşçı kelimeler, daha küçücük çocukların diline dolandırılıyor..Önce kendilerini öldürüyorlar, sonra karşılarına çıkanları..
Yanlış evde başlıyor yani..Annede, babada, dedede,.....Bağırıyorlar, çocuk şiddeti marifet sanıyor..İncitiyorlar, çocuk kırmayı öğreniyor...Ağlayanı ayıplıyorlar, çocuk duyguları önemsemiyor..Öyle konuşuyorlar ki, çocuk merhamet duygusunu yitiriyor...Ve büyüyor..
Düşene bir tane de o vuruyor..
Güçsüz bulduğunu eziyor..
Savaşın sadece silahla olduğunu zannedip sözleriyle yıkıp geçiyor..
Geride bıraktığını düşünmüyor..
Defalarca kırılan kalp, parçalanan yürek sonunda katılaşıyor..
O da acımıyor, artık acıtıyor..
İyiliğin yayılması ne kadar zorsa, şiddetin, kabalığın yayılması o kadar kolay..
Herkes kolaya kaçıyor..
Ortalık suçludan geçilmiyor..

3 Şubat 2011 Perşembe

4 tane gül..

 
Evet hepsi birer güldü..Ama daha açılmamış gonca güller..Güllerin hepsi farkı renklerdeydi, farklı kokular yayıyorlardı etrafa..Hepsi farklı yapraklardan oluşmuşlardı..Ah gül yaprakları; kadife gibi, pürüzsüz ve mis kokulu..Kimi büyülememiştir ki rengarenk güller..

Beni de büyüledi bu gece bizdeki güller..Hepsi bir başka güzeldi..Bir araya gelince nefis bir aranjman gibi göründüler gözüme..Başka hayaller, başka hayatlar, başka duygular..Hilal, Selin, Zülal ve Sena..Aranjmanın yapı taşıydı onlar..Gözler başka, eller başka, huylar başkaydı..Ama ortak bir yönleri vardı ki hepsi gelecekte harika birer gül olacaktı..
Allahım dedim, bu güzellikleri koru, sadece fiziki güzellik değil bahsettiğim..Hepsi birer melekti kanatsız ve masum..Daha hayattan ne isteyeceklerini bile tam bilemeyen, sadece ailelerin ve çevrenin öğretileriyle geleceklerine yön vermeye çalışan melekler..

Bu hayatta neyin ne olduğunu bilemeden solan çiçekler arasına girmesinler, onları da koruyan bir melek olsun diye dua ettim..Ne hayallerle büyüttük biz onları, gözümüzden sakındık , her şeyin en iyisini istedik onlar için, onun için çabaladık ve çabalamaya devam ediyoruz..Tüm aileler bu kaygı içerisinde biliyorum, hepimiz korkuyoruz, onları korumak adına belki de fazla hassasiyet gösteriyoruz..Ama onlar bizim değerlilerimiz, her şeyimiz..
Kahkahaları kulaklarımızı çınlattı,
Neşeleri bizi de neşelendirdi,
Hayalleri umutlandırdı bizi,
Şenlendirdiler gecemizi..
Sen kıymet bilenlerle karşılaştır güllerimizi..
Öncelikle insan oldukları için değer versinler onlara, sonra da birer emanet olduklarını unutmasınlar..
Bilmemiz gerekir aslında önce onlar bize , sonra hayat hepimize emanet..
Kalıcı değil , bize ait değil , bizim sandıklarımız , hepsi gidici yada biziz belki de gidici olan.
Melekler hep onlarla olsun...
İnsan gibi insanlar bulsun onları..Boşa gitmesin dualar, niyazlar..
Kendi güzellikleri gibi geçsin yaşamları..
Hep şu an ki gibi gülsün yüzleri..Gülsün ki güldürsünler etraflarındakileri..
Şu an ki gibi enerji yaysınlar çevrelerine..
Sevsinler, sevilsinler..
GONCA GÜLLER...

1 Şubat 2011 Salı

geçmişte aramak..

Kendini dinlemek, her şeyden kaçmak, geçmişe uzanıp bugünü unutmak, yarınıysa düşünmemek..Bu pek de sık yaptığım bir şey değildir..Anı yaşamayı tercih etmişimdir hayatım boyunca..Tabi gençlik yıllarındaki ileriye yönelik hayalleri saymazsak..

Kendimi dinlemeye çok vaktim oldu bu altı günde..Önce yakın geçmişe döndüm tabi, hatta düne..Yavaş yavaş daha geriye gittim..Gittiğim her zaman dilimini, okumakta olduğum kitabın bir sayfası gibi düşündüm...Okudukça sayfaları geriye doğru, bu kitabın kahramanı olmak hoşuma gitti..

Zaman zamansa hiç sevmedim kahramanın yaptıklarını..Sinir oldum, yadırgadım, ayıpladım..Ama her şeye rağmen güzeldi  geriye dönmek..Bir nevi iç yolculuktu, kitabın sayfalarını geriye doğru çevirmek..İleriye yönelik yazılacak sayfalar hakkında bana ışık oldu desem yalan olmaz..

Yaşamımı onar yıllık periyotlarla değerlendirdim..En yakın olan otuzlu yaşlardan başladım, yirmili, onlu yaşlara kadar yürüdüm geriye doğru..Ve düşündüm ki akıl, beden ve  ruh sağlığı ile yaşayabileceğim, en iyi şartlarda  belki de üç periyodum var..Geçen periyotların hızını düşününce ise korktum bir an..Sonra dedim ki dolu dolu geçirilen, hissedilen mutlu  bir dakika bile bir ömre bedelken endişe etme.

Kalan zamanı da bugüne kadar olduğu gibi, anlarla yaşa..Anlık mutluluk gibi, anlık hüzünler de kalıcı olmaz..Mutlu anları biriktirmeli, hüzün barındıran anlar ise unutulmalı..

İşte bu düşünceler arasındayken kahramanı olduğum kitabın sayfaları arasından çıkıp, yaşadığım anın güzelliğine döndüm..Diğer kahramanlarla beraber yeni sayfaları oluşturmaya, daha ileridekilerinin de taslaklarını şekillendirmeye başladım..Biliyordum ki kitabın sonu bana bağlıydı..Ve bitmesini istediğim şekilde yaşamalıydım..

Bu yolculuk bir başlangıçtı..
Bir final değildi..

Belki de hazırlıktı..
Kitabı ters yöne doğru okumak bugünü anlamaya, yarını anlamlandırmaya hazırlıktı..

Dinlenmiştim; düşünmüş, sorgulamış, yargılanmış, anlamış, anlaşılmış kızmış, cezalandırılmış, sevmiş, sevilmiştim diyerek kapadım gözlerimi..


Umutla..
                                                        
Yarınlara..